Bölüm 41: MERYEM

19.4K 1K 425
                                    

"benim en ağır yüküm benim kendi omzumdur
benim omzum var ise bende Meryemlik vardır!"

Alper Gencer.
           

Hiç tanımadığınız bir insana karşı ön fikirde bulunmak, yargı koymak dünyanın en kolay işiydi. Bizim zamanımızda dahi. Fakat o yargı sonrasında onu tanımak, çölleri ceplerine doldurmak kadar zordu. Çöl kızgın, kumlar sıcak, avcunuz terli. Avuçlayacak olsanız, ellerinize yapışan kumu hakkıyla cebinize devredemezdiniz. Hem aklı olan kimse, cepli bir yelekle düşmezdi çöle. İşte bu kadar güç bir işi başarmak zorundaydım. Kız Tepesi'nde eşkıya diye ürktüğüm, dudak büktüğüm bu kadınlara güvenmekten başka çarem yoktu. Onlar ise tek mektubumla buraya gelecek kadar güven duymuş olmalıydılar bana. Ve onların hakkımdaki yargıları benim onlara karşı olan ön yargımdan katbekat daha insaflıydı. Çölü ceplerine dolan kumla aşmışlardı. Nereden geldiklerini unutmaları da imkansızdı.

Timur, Kız Kulesi'nden gelen kadınların ele başını, Neriman Hatun'u özel odasına davet etti. Bu dahi, köyde yankı bulacak bir hareketti. Ağa, eşkıyalar ile pazarlık masasına mı oturacaktı?

"Öyle mi olacak sahi?" dedim, soğuk bir su ikram eden hizmetlinin elindeki bardağı alırken. "Koskoca Timur Ağa eşkıya ile pazarlık mı edecek?" kadının kaşları çatıldı. Bu konuşmayı duymaması gerektiğini düşünerek geri çekiliyordu ki bardağı uzattım. "Doldur."

"Üstelik kızı için..." dedi Yazgülü.

"Daha neler canım..." kadının uzattığı bardağı almamakta direttim. Kendimi konuşmaya kaptırmış gibi yaparak sözlerimi hararetlendirdim. "Ağaya yakışır hareket değil. Eşkıya ile pazarlık eden ağasına nasıl güvenecek bu köylüler? Nasıl yaslayacaklar sırtlarını?"

"Bana darılma yavrum ama yarın bigün seni kaçıran eşkıya kapıya dayansa bu köylü ağasının arkasında nasıl duracak? Birkaç kadına boyun büken ağası koskoca dağların Arslan'ını nasıl püskürtecek?" Yazgülü adeta sözlerini kadının kulağına fısıldıyordu. "Hadi köylü ağasını savundu. Ya Timur Ağa aradan çekiliverirse. Zavallı insanlar eşkıyayı karşılarına aldıklarıyla kalır."

Gözleri yuvalarında dönen kadın huzursuzlanmaya başlamıştı. Bunu hissedince elindeki bardağı kaparak onu azad ettim. Arkasına dahi bakmadan uzaklaştı. Vesveseyi alan kulağın gideceği günah bellidir.

Yazgülü, eteklerini sürüyerek toplanma odasına gitti. Ben de çok düşünmeden ardından gittim. Bu konu en yakından beni alakadar ediyordu. Timur'dan daha yakinen üstelik. Umarsızlığım yüzünden bir can, bir dava kaybetmiştik. Kendi yükümü Arslan'ın omuzlarından çekip almanın, ona nefes alacak zamanı tanımanın vaktiydi.

Yorgundu artık Arslan. Öylesine boğulmuştu ki, çığlık atamayacak durumdaydı. Yelelerini hala rüzgara karşı tutsa da, kükreyemeyişi buna kanıttı. Belki de kuzuların sessizliğiydi bütün bunlar. Fakat her şeyi, kainatın bütün günahlarını sırtımda görecek kadar çaresizdim. İlk günahı ben işlemiştim. İsa'yı çarmıha ben germiş, sırtımı dönmüş, Yusuf'u kuyuya ben itmiştim. Arslan, yine bir kez daha beni affedince daha da ezilmiştim günahlarım altında. O merhametten midesi bulanan devin bana karşı merhameti bütün dallarımı kırmıştı.

Neriman, köşeye kurulmuş odayı izleyerek derdini anlatıyordu. Ben odaya girince bir sessizlik oldu. Timur, beni çıkaracak oldu fakat ne olduysa vazgeçti bu düşüncesinden. Neriman, konuşmaya devam etti. "Asude Hatun'u zamanında misafir etmişliğimiz var. O da biliyor bu anlaşmayı." Gözlerindeki yalanı sadece ben görebilirdim. Çünkü ben işlemiştim nakış nakış. "Rahmetli babası Asude'nin yarısıdır. Diğer yarısı bizim. Ona karşılık, dünyaya yeni göz açmış tomurcuğu bize verecektiniz. Bizim için akıllıca bir pazarlık. Temiz bir sayfaya yazı yazmak, dilediğin resmi çizmek kadar kolay olan ne var? Bu bebek de bizim için öyle temiz bir sayfa olacak."

EŞKIYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin