Bölüm 17 - Ameliyat

131K 5.8K 72
                                    


'Ameliyata alıyoruz' doktorun son cümlesini duyması ile duvardan hızla ayrılmıştı Hera. Atik adımlarla ilerleyip doktorun kolunu yakaladığı anda adamın da bakışları ona döndü.

'N-ne?'

'Hera hanım, ameliyata almamız gerekiyor'

'İlaçlar, onlar bile ağırken, bu...' nasıl bitireceğini bilmemişti cümleyi ama personel Aren'i odadan çıkarırken doktorda yüzündeki endişeyi saklama çabasına bile girmemişti.

'Tahmin ettiğiniz gibi bu daha zor ancak Aren bey ilk tedavi seansına girmeden önce tüm yetkiyi imzaladığı belge ile bize devretti. Şuan bunu yapmazsak kalıcı hafıza kaybına neden olabilir'

'Ölmesindense kalıcı hafıza kaybı yaşaması daha iyi!' kızın çıkışı ile doktor şaşırsa da derin bir nefes alıp bırakmıştı.

'Bakın, sizi elbette anlayabiliyorum. Empati kurabiliyorum ama Aren beyin sancıları zaten onu şuan ölüme sürüklüyor Hera hanım. Ameliyat onun son çıkışı, eğer masadan kalkabilirse daha zor bir evre bekliyor olacak hepimizi. Lütfen müdahale etmeyin, söylediğim gibi tam yetki bizde ve siz ne kadar hırpalarsanız hırpalayın biz hasta için en uygun gördüğümüz metodu uygulayacağız. İzninizle.' doktor Hera'nın yanından geçip giderken olduğu yerde çakılı kalmıştı bedeni. Aklındaki sorular için yanıt bile alamamıştı. Ne kadar sürecekti, yüzde kaç ihtimallere karşı zar atıyorlardı veya masadan kalkabildiği taktirde neler olacaktı? Hera'nın gözünün önü kararmaya başladığında göz kapaklarını kapatıp anında kenarda duran sandalyeye tutunmuştu. Eğer bir şey olursa kime ne cevap verebilirdi ki, Sencar aradığında ne diyebilirdi? Aklını yitirmek üzereydi kadın. Beynini çürüten onlarca soruya rağmen ayakta durmaya çabalıyordu. Kalbindeki çöküşlerin ardından sağlam kalan bir kaç kayda değer hissi kurtarmaya çabalıyordu.

Beş saat geçmişti. Hera'nın hayatı boyunca sonsuz gibi görebileceği beş saat. Ne içerden bir ses, bir haber vardı ne de beynindeki çürüyen hücrelerin yenilenmesi kendini gösteriyordu. Beş saattir koridorun ahşap plakalarının çizgilerine kadar ezberlemişti. Şakağını duvara yaslayarak derin bir nefes aldığında cebindeki telefonun titremesi ile sıçrasa da korka korka telefonu çıkardı. Ekrandaki yazıyı görmesi ile bilen biri ile konuşacağı için bir nebze de olsa sevinmişti.

'Ceren'

'Hera, nasılsınız?' kadının sorusu ile bakışları o koca ameliyathane yazısına döndüğünde derin bir nefes daha aldı kız.

'Bayıldı. Tartışmıştık, o tetiklemiş beynindeki canavarı. Bende acil durum butonuna bastım. Bu gün tedavinin ilk basamağına aştı ama çıktıktan yarım saat sonra bile değildi baş ağrısı oldu. Ceren o görüntü gözümün önünden gitmiyor, nefes almasını bile engelliyordu, parmaklarını beyninin içine sokmaya çalışıyor gibiydi'

'Hey, hey dur bakalım. Kriz mi geçirdiğini söylüyorsun?' Hera'nın nefessiz anlatışını bölen Ceren'le Hera dolan gözlerini elinin tersi ile silmişti.

'E-evet'

'Şimdi nasıl? Ne durumda?'

'Ameli-'

'Hayır! Ne demek ameliyatta! Küçükltmek için çabalayacaklardı, şuan ameliyat olmasının ne denli tehlikeli olduğunu bilmiyorlar mı? Sakinleştirici yapmadan ameliyata nasıl alırlar!'

'Bilmiyorum, ben uyardım. Doktor tüm yetkinin Aren'in imzaladığı bir kağıtla onda olduğunu söyledi. O kağıdı okudu Ceren, bunu bilmeden imzalamış olamaz değil mi?'

'Allah kahretsin! Bak, ben şimdi hastaneyi arayıp bilgi alır seni haberdar ederim. Biletimi de ayarlatıyorum, muhtemelen o çıktığında ben uçakta olacağım. Ama uyandığında hastaneye ulaşmış olurum, tamam mı?'

'Çıkabilecek mi?' Hera'nın titreyen sesi ile sorduğu soru üzerine Ceren'in sinirli soluğu kulağına gelmişti.

'O Aren Rollas. Bu kadar erken ölüm onun lugatına giremez. Eğer ona bir şey olacak olursa o şehiri ateşe veririm Hera. Yıllardır tanıdığım Aren Rollas bir neşter çiziği yüzünden pes etmez!' kadının son cümlesi ile sinyal sesi bir olmuştu. Hera ise kapanan telefona boş gözlerle bakarak dudaklarındaki deriyi tekrar parçalamaya başlamıştı bile. En azından Ceren'in bir haber alabilecek olması içini ufacıkta olsa rahatlatıyordu. Dirseklerini bacaklarına yaslayıp elleri ile yüzünü kapattığında ise adamın o çaresiz hali geliyordu gözünün önüne. Tek dileği onun unutmuş bile olsa oradan çıkması olmuştu. Oysa Aren'in istediği bunca zaman tanıdığı hiç kimseyi unutmamaktı. Şimdi kendi için sadece yaşasın diyen bir kadın vardı. Savaşırdı Hera. Unutuşu ile, koca boşluğu ile, hatırlama çabasındaki sallantılar ile savaşırdı ama yok olmuş bir Aren Rollas'la koca bir hiçin içine düşerdi. O adam onu kurtarmıştı. Hayatın son kıyısında uçurum kenarında dolaşırken ayağının altından kayan toprağa inat tutmuştu adam onun elini. Şimdi bırakamazdı, bu kadar erken olamazdı. Daha onlarca kavga edeceklerdi, defalarca hem kaçıp hem kovalayacaklardı, Aren'in daha kum torbasına bile atması gereken yumruk borcu vardı. 

Hera kafasının içinde dönüp duran bütün cümlelere telefonun titreşimi ile tekrar ara verirken Ceren yazını görmesi ile yanıtlaması bir oldu.

'Ne oldu?'

'Ameliyatın bitmesine iki saat varmış. Şuan durumu iyi, iki saat dedim diye iki saatte çıkmayacak Hera bunu unutma. Üç diye düşün sen'

'Niye üç diye düşünüyüm? Bir şey olabilir mi ki?'

'Hera adamın kafatasını açtılar, kemik ya hani, e onu sabitleyecekler ya, e malum bir de en az hasarla çıkaracaklar.'

'Ta-mam, iyi çıksın ben dört derim.'

'Tahmin ettiğim gibi onun ayılmasına yarım saat kala orada olurum ben.'

'Ceren, istememişti gelme-'

'Başlarım onun istemesine, o Aren Rollas'sa bende Ceren Rollas'ım. Kanım aynı olmayabilir ama kıyamete kadar onun kardeşiyim. Anlayacağın onda olan şah-ı inad bende de var tatlım. Kendine dikkat et ben gelene kadar'

'İyi uçuşlar.' kızın fısıltısı ile telefonlar tekrar kapandığında Hera'nın da gözleri kapanmıştı. İçindeki sıkıntıdan kaçışı olmayacağını biliyordu ama biraz olsun toparlanmak istiyordu. Dizlerinden destek alarak zorlukla ayaklandığında bakışları etrafta ufak bir yer gösterici aramıştı ki sonunda buldu. Kafeteryaya ilereleyip iki kahve aldığında ise sıkıntı ile tekrar çıkmıştı yukarı. Daha çok inip alacaktı ama birer birer kahve için o kadar yol gidip bir de buradan her an çıkacak gibi hissettiği Aren'i kaçıramazdı. Kalktığı koltuğa tekrar oturup kahveyi sehbaya bıraktığında başını da duvara yaslayıp avcundaki bardaktan bir yudum almıştı. Genzine dolan o muhteşem kahve kokusu ile gözlerini istemsizce kapandığında yüzüne hem hüzünli hem de güzel bir tebessüm oturmuştu.

Avcundaki bardaktaki kahvenin içindeki notalardan resmen Aren'in kokusunu almıştı. O gece her sıçrayışında elini tutup saçlarını okşayan adamın ciğerlerine tekrar tekrar doluşunu hissediyordu. Farkında olmadan kahvenin kokusunu daha derinden çekip ciğerlerine yapışan kokuyu bırakmak istemezcesine tutmuştu nefesini bu kez. O koltukta, yatan adamın sert ve taviz vermez görüntüsü geliyordu şimdi de gözünün önüne, bir anda hırçınlaşan arada durgunlaşan yüz hatları, evet ben korkağım diye bağırırken yüzündeki çaresizlik, onun kollarının bedeninini sarışı sadece bir koku ile bütün benliğini esir alıyordu. Nedensiz nedenlerin içinde kayboluştu Hera'nınki. Çaresizliklerin içinde çare buluşuydu Aren onun için. İnsan sadece kalbine yenik düştüğü için el açardı. Yalvarmanın, yakarmanın, bir şans daha dilenmenin ancak o zaman ayarı olmazdı. Ve bu bazen sadece bir bardak kahvenin içindeki derin kokularda gizlenebilirdi. İnsan yanardı yıkılırdı da yüreğine uzatılan ele söz geçiremezdi işte. Bir kadın ne kadar acı çekerdiyse sevdiği için bir erkek de o denli yanar yakardı...

Hera derin bir nefes alarak kolundaki saate göz attığında dört saatin daha geçtiğini görerek parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.

'Hera' duyduğu ses ile öne eğdiği başını anında kaldırıp koridorun başından hızlıca kendine yaklaşan Ceren'e bakmıştı. Usulca ayaklanıp kıza boş gözlerle bakmaya başladığında Ceren'de dibine kadar geldi.

'Çıkmadı mı da-' ameliyathanenin açılan kapısı ile iki kadının bakışları da doktora döndü. Adam ise sanki hiç bir şey yokmuş gibi yanlarına yaklaşıp derin bir nefes almıştı.

Kimse Sağ Çıkmaz (Tamamlandı) (Kısım 1 - Kısım 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin