30.06.2016
04:28
Perşembe
Okuduklarınızı bir bir boş bir gecede iken yazmış bulunmaktayım. Hayatımda ne çok zor diyebileceğim ne de çok kolay gelişen şeyler yaşandı, en azından derdimi büyük gördüğüm olmadı, sadece birazcık vurdumduymazlığım oldu. Asla anı anını tutan bir birey olmadığım gibi ne zaman sinirleneceğimi veya ne zaman insanlara ters tavırlar sergilediğimi fark etmediğim zamanlar dahi oldu. Satırları okuyan herkesin yüzündeki kırgınlığı, siniri, üzüntüyü veya mutluluğu görmek isterdim.
Öncelikle hayattaki yegane şeyin paylaşmak olduğunun bilincinde bir insan olarak sizlerden sevginizi paylaşmanızı istiyorum. Çok zor olmayan, bir o kadarda sınırlarınızı zorlayan bir iletişim biçimidir sevgi. Kime, neye, nasıl durumda sunmuş olmanız mühim değil. İster bir bitki, ister bir hayvan, isterseniz bir insan, hatta obje bile olabilir sevdiğiniz ama daima yeterli olanı verin. Korkmayın, fazla verdiğinizde kırılsanız dahi ben elimden geleni yaptım deme şansınız oluyor. Kadın veya erkek fark etmeden insanların kararlarınıza saygı duyması gerektiğini bilin ve saygı duymayı öğrenin. Arkadaşınız, aileniz, sevgiliniz hatta eşiniz dahi olsa başka insanlara göre yaşamayın. Elimde bana yetecek kadar var, birine yardım edebilecek kadar ücret kazanmıyorum, ben böyle şeyleri yapamam ki bahanelerini kenara bırakarak o ay olan fuzili veya gerekli bir giderinizin parasını gerçekten ihtiyacı olanlarla paylaşın. Kimsesiz bir çocuğun, umutsuz bir hastanın, deli gibi seven bir bireyin yanında olun, başını okşayın. Unutmayın ki, dünya hiç bir zaman bahanelere sığınacağınız bir yer değildir. Bahaneler sizi köreltir, gülümseyişinizi çalar, umutlarınızı kısıtlar. Siz siz olun milyarlar içinde yüzüyorsanız dahi ne paranızla övünün ne de evladınızın bir kaç lira fazlası var diye egosunun boyundan daha uzun olmasına izin verin. İnsanlığınızı kaybetmeyin, sokak hayvanları ile bir kap su, yemek paylaşmaktan çekinmeyin, sevginizi itiraf etmekten korkmayın. İnsan zaten bu dünyaya geldiği gibi yaşarsa mutlu olabilir. Hiç bir şeyiniz yokmuşcasına ama bütün hayatınız tıkış tıkış doluymuşcasına yaşayın... Unutmadan, en önemlisi kendi benliğinizi kaybetmeyin. Yaşadığınız şehrin kuralları kuralınız olmasın, yaşınız kaç olursa olsun parktaki salıncakta sallanmaktan, su savaşı yapmaktan, ortalığı inletecek kahkahalar atmaktan vaz geçmeyin. Size kınar bakışlar atanları önemsemeyin, onlar hep yapacaktır zaten. Ya yaşınızı bahane edecektirler ya da terbiyesiz nasıl gülüyor diyecekler. Bazıları zaten sırf konuşmuş olmak için konuşmaz mı? Boşversenize... Mini etekli bir kız gördüğünüzde arkasından laf atmayın, hatta mümkünse süzmeyin dahi. Yıllardır yanlış bildiğiniz söz 'Güzele bakmak sevaptır' değil, 'Güzel bakmak sevaptır' bunu anlayın. Eğer kapalıysanız veya açıksanız o da sizin özgür iradenizdir, başkalarını da siz gibi olmaya zorlamayın, sizin gibi değiller diye yargılamayın. Teniniz beyaz diye, siyahi bir insana farklı gözle bakmayın, unutmayın ki hepiniz aynı kandan geliyorsunuz. Şiddet gören kadınların destekçisi olup onlara elinizi uzatın (kınıyoruz demekle bitmiyor), yalnız kalmış adamların tekrar gülmesini sağlayın. Sevgiyle seksi birbirine karıştırıp 'Seni seviyorum bu yüzden birbirimizin olmalıyız' kafalarını geçin, sevmek isteyen yatağa girmeden de sever bunu unutmayın. Ağlayan çocuğun, bir çikolatayla veya asla yapmam dediğiniz mimiklerle tebessüm etmesini sağlayın.Siz siz olun güçlü olduğunuzu bileğinizle veya gövde gösterinizle belli etmeyin. İnsanın vicdanı güzelse herkesten güçlüdür bunu unutmayın...
Benden size öneridir. Yaşamak isteyip yaşayamadıklarınızı ertelemeyin. İnsan ne zaman öleceğini bilmediği gibi pişmanlıklarla dolu bir hayatın onu beklediğini bilemez. Kalabalık bir caddede kulaklıklarınızı takıp son ses müzik dinleyerek dans edin ve size deli görmüş gibi bakanları önemsemeyin. Sizi üzenlere eyvallahınız olmasın ama en küçük olayda pes etmeyin, sevdiklerinize hemen sırt dönmeyin. İşi iyi diye evlendiğiniz adamın morali bozukken veya bir şey isteyip yapamadığında küsmeyin, bir kadın itiraz ediyorsa oturup dinlemesini bilin, evlendiğiniz bireylerin size mecburiyeti olmadığını unutmayın. Kasmayın. Bir kadın ev temizlemek, yemek yapmak, çocuk bakmak için yaratılmamıştır. Bir adam para getirmek, her istediğinizi yapmak, siz ona trip attığınızda peşinizde dolanmak için varolmamıştır. Dağın başına çıkıp içinizdeki acıyı avazınız çıktığı kadar bağırın ama kimin duyup kimin duymadığını umursamayın. Emin olun ki duyması gereken fısıltınızla dahi duyar içinizdeki hisleri, isteklerinizi. Bir gün parka gidin ve önemsemeden sallanın. En büyük mutlulukların parayla olmayacağından emin olun. Sevdiğiniz insana reddedilme ihtimaliniz olsa da koşup söyleyin. Hata yapmaktan çekinmeyin, çünkü eğer hür iradenizle yaptıysanız bir yanlış üzüldüğünüzde benim hatamdı üzülecek de benim diyerek başınızı dik tutabiliyorsunuz. Birbirinizi sevin. Bir şişe bira ve bir dost bulup sahil boyunda yürüyüş yapın, zillere basıp kaçın, dövme yaptırın, sokakta barikat varsa üzerinden atlayın, çıplak ayakla sahilde nasıl yüründüğünü bildiğiniz kadar asfaltta da çıplak ayak hissini yaşayın, kalabalık bir sokağın ortasına bağdaş kurun, bir kaç arkadaşınızla kendi kazandığınız parayla tatil yapın, ayaklarınız üzerinde durmayı öğrenin. Biliyorum devir kötü ancak bir kafede garsonken veya sokakta çekirdek,mısır,su satarken kazandığınız parayı harcadığınızda gönlünüzün rahat olduğunu göreceksiniz... Siz siz olduğunuz için utanmamanız gerektiğini bilin. Şayet ben çalışmaya 15 yaşında başladım ve 20 yaşında sadece altı ayda kazandığım parayla bir ay tatil yaptım, bundan sonra belki de bir daha yaşayamayacağım desteksiz, bir başıma, kendi emeğimle gönlümce eğlendim. Sokakta yürürken tanıdığım onlarca insanla yakın arkadaş oldum. Yolda yürürken masum geliyorsa biri selam verin, bakarsınız ummadığınız bir dostluk bulur sizi. Hayal kurun, kendinizi kesmeyin, faça da atmayın, acınız ne olursa olsun küçümsemeyi öğrenin (İnsanları değil, acınızı küçümseyin), kitap okuyun, çocuklarınıza anlatabileceğiniz anıları biriktirin, hiç kimse için göz yaşı dökmeyin. Ölüm dahi olsa ağlamayın, bir gün hepimiz ölecekken bu duruma baş kaldırır gibi yıkılmayın, olması gereken, eninde sonunda olacak bir şey için boşa yıpranmayın. Şu sosyal medyayı, internet alemini talan ettiğiniz kadar yaşadığınız alandaki yeşillikleri, insanları, yapıları araştırın. Emin olun mutlu edecek sizi, çünkü ben ilk 18 yaşındayken yaşadığım şehri araştırdığımda aslında bu şehri hiç tanımadığımı fark edip koca bir hayal kırıklığına uğradım. Beni okuyanlar, beni dinleyenler, benimle dertleşip, benimle gülenler vaktimiz kısa, hem de çok kısa. Belki yıllar, belki aylar, belki günler, belki saatler, belki dakikalar, belki de saniyelerimiz hatta saliselerimiz kaldı. Hayatı hayat gibi yaşayın. Yapsaydım diyecek bir şey bırakmayın. İmkansız bir şey yoktur, hayatınızı kendinizin kısıtladığınızı asla unutmayın.
Kendinize değer vermeyi unutmayın, sağlıcakla ve mutlu kalın...
Hepinizi Seviyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimse Sağ Çıkmaz (Tamamlandı) (Kısım 1 - Kısım 2)
RomanceKılıç ne kadar keskindi? Veya bir kurşun ne denli yakardı canı? Hangi insan ölümle dik başlı halde karşı karşıya dururdu? İnsanoğluydu işte. Ne keskin kılıçlar, ne de kavuran kurşun yarasına karşın ölümle göz göze gelmeye cesaret edemezdi. Yıkılan t...