S-Bölüm 24

2K 208 97
                                    

Selin

Son birkaç gün Kuzey'in okula gelmeyişi, Nisa'nın suskunlaşması ve Burak'ın bana karşı soğuk olmasıyla geçti. Öğrendik ki Kuzey hastaymış, rapor almış. Nisa desen Kuzeyle küs olduğundan onu arayıp sormamak için kendisiyle savaşıyor. Ama Burak'ı anlayamıyorum, ruh hali çok değişken. Bir bakıyorum benimle gülüyor şakalaşıyor, bir bakıyorum sanki vebalıymışım gibi uzak duruyor. Kapalı, gizemli bir kutu gibi, çözülmüyor ki...

Ama düşünmenin bir yararı olmadı bana, yine okulun bahçesindeyim. Havalar artık cidden soğumaya başladığından mıdır nedir bahçe kalabalık olmuyor. Oyalanmadan sınıfa çıkmak istedim üşümemek için. Burak gelmiş, camdan dışarıya bakıyordu.

"Günaydın" dedim çantamı sıraya bırakırken. Hafifçe başını bana doğru çevirip tekrar cama döndü.

"Günaydın ufaklık." O çenesi düşük ukala çocuğa ne oldu? Anlamıyorum, farkında olmadan ben mi bir şey yaptım acaba? Dayanamadım.

"Dört gündür doğru dürüst konuşmuyorsun. Derslere katılmıyorsun. Hatta benimle bile uğraşmıyorsun... Burak iyi misin?" Bana doğru döndü. Gözleri kahvenin en koyu tonundaydı ve altlarında halkalar vardı. Uyumamıştı sanki. Hafifçe gülümsedi.

"Beni merak mı ettin ufaklık?" Ah kendimi ele verdim! Ama evet merak ettim, hem Allah'ın bildiğini niye kulundan saklayayım?

"Merek ettim tabii, edemez miyim? Hem biz arkadaş değil miyiz?" Kaşları çatıldı. Ben yanlış bir şey mi söyledim?

"Arkadaş... Arkadaşız evet" dedi ve yine cama döndü. Neler oluyor bu çocuğa?

"Bak yine kapattın kendini. Anlamıyorum ki ben mi bir şey yaptım?" Son cümlem ile birlikte yutkundu sanki.

"Evet, yani hayır. Of Selin kafamı karıştırıyorsun!" Niye bu kadar gerginsin Burak bir anlasam...

"Tamam madem kafan karışık anlat bana. Belki beraber çözeriz." Bana öyle bir baktı ki, 'ciddi olamazsın' bakışı ancak böyle atılabilirdi galiba. Gözlerini devirdi.

"Ne olacaksa olsun" dedi çok kısık sesle. Yanında olmama rağmen zorlukla duydum. Ne demek istiyordu?

"Sonra konuşuruz ufaklık. Şu an burada olmaz. Bu arada işte kitabın" dedi 'En Son Yürekler Ölür'ü bana uzatırken. Ve ekledi.

"Ben kantine iniyorum istediğin bir şey var mı?"Çocukça gülümsedim. Tam ağzımı açıyordum ki parmağını şıklattı.

"Anladım, muzlu süt" dedi ve gitti. Ardından gülümseyerek baktım. Elimdeki kitabın varlığıyla aklıma gizemli yazarım geldi. Sayfaları karıştırdım ve işte orada.

"Biliyor musun insan üzgün olduğu zaman gün batımını daha çok seviyor diye okumuştum 'Küçük Prens'te. Kendini ve kalbini birisiyle paylaşmaya hazır olmayabilirsin gizemli kız, ama eğer istersen gün batımını paylaşabiliriz.
Yarın Sevgi annenin dükkanında, kapının sağındaki rafta duran Jojo Moyes'in 'Senden Önce Ben' isimli kitabının arasına bak.
İlk ipucunu bulacaksın. Takip edip etmemek senin elinde. Benimle gün batımını paylaşmak istersen, sana anlattığım yerde olacağım."


Sanırım arka arkaya beş kez okudum.
İnanamıyorum gizemli yazarımı görme ihtimalim var.
Peki ben şimdi ne yapacağım? Gidecek miyim?

"Kuzum o elindeki ne?" Nisa gelmiş, sırasına oturmuş ve ben fark etmemişim. Süper!! Hadi açıkla bakalım Selin.

"Süslüm bu şey bu, kitap ayracım. Hem ne ara geldin sen?" Dikkatini dağıtmak için her şeyi yapabilirdim sanırım. Gizemli yazarımı kimseyle paylaşamam!

SELİN (Tamamlandı) #WATTYS2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin