Polis.

5.7K 80 7
                                    

Helena

Ev çok sessizdi. Henry'nin telefonu avuçlarımdaydı.

Televizyonu otomatik kapanmaya almıştım. Altı saat, her dakika işkenceydi. Gece yarısı olmuş, henüz hiçbir kıpırtı yoktu.

Oradasın küçük bebeğim. Annen babanı.. Gelecekte baban olacak sevgilisini bekliyor.

Ellerim soğuktu. Yaşam belirtileri göstermeyen bir ölü gibiyim. Sadece onun için çarpan kalbimi ve bebeğimi umursuyorum.

Gözlerim kızarmış, direndiğim için gözyaşlarımı dökemiyordum. Uyuyamıyordum.

Onu aramam için yapmıştı bunu.

Henry'ye körü körüne güvenmekle aptallık yapmıyordum. Ona aşıktım. O ise yapacaklarından korkuyordu.

Nedeni yetersiz oluşumdu. Ona istediklerinin bir bölümünü veremiyordum.

Henüz sakinleşmemiş ve kafasını toparlayamamıştı.

Sarhoş bir halde holden girişini hayal ettim. Ya da yakasında klasik bir ruj izi . Gelmesini istiyordum. Tanrı aşkına ! Ne yaparsa yapsın ama geri dönsün. Yanaklarımdan sızıp , telefon ekranına düşen gözyaşlarım, umurumda değildi. Hayatımı onun etrafında sürdürmek, onu her an sevebilmek. İstediği kadın olabilmeyi istiyorum.

Telefon ellerimin arasında titreşti. Kilidi kaydırdığımda, mesajı açtım.

Lindsay P.

" Senin her haline razıyım.

Uzaklaşmadıysan çok, geceye

en son noktayı koyalım

asla hayır demem xx."

Boğazımda atan kalbim, bin parçaya ayrılıp bedenime cam kırıkları gibi saçıldı sanli. Kalbimin kırılan sesini duyabiliyorum. Dudaklarımı ısırdım. Haykırarak ağlamamak için.

Katlanılabilir değildi.. Ben buna göz yummayı düşünürken bu kadar yoğun olabileceğini tahmin edememiştim. Ah şapşal helen ! Oğlan evlâdı ile ortada kalan Mary Boleyn! Anne Boleyn' e uydu gibi yapışan bilmem ne kaçıncı hayvan Henry!

Telefon tekrar titreştiğinde, boğulurcasına ağlıyor, ellerimle çarşafı darmadağın ediyordum. Başka msjlara tahammül edemem.. Allah kahretsin. Allah kahretsin beni.

Telefonu yere attığımda sekerek kapıya çarptı ve öylece durdu.

Yataktan sakar hareketlerle kalktım ve ellerimi yüzüme kapatarak yere cenin pozisyonunu alana dek çöktüm.

Boğazım alev almış, cam kırıkları gibi keskin parçalar damarlarıma, tenime batıyordu. Bunu bir tarifi yoktu. Tedavi söz konusu değildi. Asla aynı olamazdı. Asla geçemezdi bu acı. Telefondaki ikinci mesajı tekrar tekrar anımsıyordum.

H. D. Roxroach

" O yataktan canlı çıkamayacaksın. Beni bekle."

Senden nefret ediyorum , bebeğimin varlığı ile yüzümün hatları çarpıldı ve bebekler gibi ağlamaya devam ettim. Gözlerim buğulanmış , bedenim soğuk ve terliydi.

Ağlamam hıçkırığa dönüyor, midem gittikçe daha fazla bulanıyordu. Klozete son hızla koşup midemi rahatlattım.

Sabahlığımla duşa girdim ve suyu açtım.

O kadına katlanabilirdim! O kahrolasıca arabanla u dönüşü yapıp o kadına gitmene , tekrar gitmene dayanamazdım.

Gözlerimi sıkıca kapadım ve duşakabinin geniş tabanına ufak bedenimi der top edercesine büzüldüm. Sesim duvarlarda yankılanıyordu. Bu ev zindandı. Ben onun çocuğunu taşırken bana bunu layık görüyordu.

Bir hiç. Bir hiç uğruna. Belki de onu istiyor beni seviyordur. Ayak bağı gibi.

Dudaklarım çarpılırken ağzıma gelen her hakareti bağıra çağıra söyledim banyonun fayanslarına. Sesim kısılana dek bağırdım. Yakardım.

Henry David

" Seni geberteceğim lanet orospu!"

Ellerim kanı ile boyanmıştı. Dudağı patlamış ve yüzü tanınmaz haldeydi. Yosma!

" Kimse suratına bakamayacak. Sen öldün."

Elimi saçlarının arasında sıkmış kafasını bana bakması için kaldırdım.

İnlemesi saf acı ile boğuk boğuk çıkıyordu. Kırılan kemikleri belli ki canını çok yakıyordu.

Suratını iyi benzetsem de öfkem geçmiyordu. Onu paramparça etsemde bile bile attığı o mesajı Helen okumuştu. Şifresi yoktu.

Mesaj benden önce okunmuştu. Beş saniye ile kaybetmiştim. Helena'yı kaybetmek.

Gözlümden bir damla yaş zemine ses çıkararak düştü.

Dudaklarımı ısırdım. Bu kaltak canına susamıştı.

Yumruğumu gözüne indirdim ve boğuk sesi duvarlarda yankılandı.

Defalarca aradığım telefonumu komodinden alıp paramparça etmiş, bir yere atmıştır.

Saçlarını tutup onu sürükledim. Balkona çıkardım ve saçlarından tutarak kafasını yere vurdum. Çığlık sesi ile heryeri ayağa kaldırıyordu.

Hiçbirşey umrumda değildi. Onu bana geri vermeyecekti.

Polisi satın alabilirdim. Onun gibi binlercesini paraya köpek edebilirdim.

Doğrulduğumda inleyerek yerde sürünmeye başladı. Kan yerlere akıyordu. Ellerinin izi ve bedenindei ıslaklık beyaz zemini boyuyordu.

Bir kaç santim uzaklaşmasını izledim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Acımın tarifi yoktu. Ölene dek içsemde unutamayacaktım. Hiçbir ilaç, illegal yatıştırıcı madde onu unutturamazdı.

Ellerimi yüzümdeki yaşları tersi ile silerken , onun da ağlaması ironikti. Lindsay'in cenazesini kaldırmaya orospu dostları gelir ve transseksüellerle ayin yapar.

Ona yaklaşırken gözleri korku ile açılmıştı. Ve büzülerek bekleyişe geçti. Sayısız tekmelerimi bedenine savururken bir yandan ağlıyordum.

Ayakkabılarımın sert uçları yumuşak etlerine gömülürken haykırarak yerde titriyordu.

"Kaltak! O-orospu! Tek başına gebereceksin! Biliyordun seni şıllık. Telefonun onda olduğunu biliyordun. Yanımda olmadığını anladığında attın. Geber!"

Kaburgalarını kırana dek tekmeledim, yere kustuğunda, ona son kez tükürdüm .

" Gebereceksin! Balkondan kendini atacak ve cehennem olup gideceksin! Eğer kendin intihar etmezsen. Bir dahaki sefere bu kadar nazik olmam Lindsay. "

Ona arkamı dönerek , oturma odasına girdim ve balkon kapısını kilitledim. Anahtarı cebime attım.

Gözlerim yanıyordu. Yanaklarım ıslaktı. Parmaklarımı kütürdettim. Onun dolabında her zaman duran kot pantolonumu ve gömleğimi üzerime geçirdim. Lavaboyu boyayan kanı temizledikten sonra mutfaktan çöp poşeti almak için banyodan çıktım. O sürtüğün kanının bulaştığı kıyafetlerimi çöp poşetine tıktım ve yanımda taşırken evden ayrıldım.

Tehlikeli Sınırlar (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin