Henry
Bar taburesinde oturuyor, parmaklarını çıplak bacağında kaydırırken , koyu kırmızı ile renklendirilmiş dudaklarını ıslatıyor.
Parmakları ince , payetlerle süslenmiş kumaşın altına doğru kaydı.
Göğüs kafesimin içinde atan kalbim, tam bacaklarımın arasına sıcak bir kor parçası gibi düşüyor.
Hasiktir. Parmaklarını alt dudaklarına değdirdiğinde, gözlerini zevkle kapattı.
Kolundan tuttuğum anda çantasını bar tezgâhından aldı ve koşar adımlarla bana yetişmeye çalıştı.
Aç gözlü bir oyuncak bu geceyi güzelleştirebilir.
Erkekler tuvaletinin kapısını tekmeleyerek açtım, onu duvar kağıtları ile süslenmiş duvara dayayıp, sol elimi bacaklarını sağ elimle ayırarak, girişine dayadım.
Onu çabukça bacaklarını belime sardırdım ve kaldığım yerden devam ettik.
Sertleşmiştim. Aklımı kaçıracak gibiydim. Aklımdaki tek şey bu kaltağın sesi yerine kulaklarımda çınlayan Helena'nın yumuşak ve sevgi ile renkelndirilmiş arzulu iniltileriydi.
Erkek tuvaletinde inlemelerin yankılandığını duyan birileri. İşini bitirmiş birkaç adam kadına hayranlıkla ve imrenerek bakarken, mahremiyeti sağladı bize.
Ne halt etmeye 'bize' dedin ? Hasta piç.
Helenanın yakınına varmazdı. Varamazdı. Kullanılmıştı, yeterince her çeşit aletle arkadaş olmuş belli ki.
Dar sayılırdı. Üç parmağımı tek hamlede derinlere gömdüm. Ufak bir çığlık ile dudakları aralandı ve serest parmakları pantolonumun fermuarını ve de kemerini serbest bıraktı.
Dudaklarımı boynuna dayadım ve ısırıklarla daha da tırmandı.
Ellerimi göğüslerine götürdüm ve hoyratça avuçladım. İnlerken başını omzuma yasladı ve ellerini belim, kalçamda gezdirdi.
Emrederken tek hayal ettiğim şey, sevdiğim kadının bana inanmayışı, terk edişi ve beni nasıl özlediğiydi. Dudakları boynumda, elleri çekingen ve titrek titrek sırtımdaki kaslarda hayranlıkla geziniyor. İçine kaydığımda, esnerken bana bağışladığı o derin haykırış. Sıcaklığı ile beni sarmalayışı. Kaybolmuş benliğim ilkel iç güdülerle ona kendimi sonuna kadar yaslamak... siktir !
" Adım.. Oh tanrım! Sierra de..ah!"
Ona defalarca Helena demiştim anlaşılan.
" Aletimi ellerinle yerleştir."
Şefkat istiyorum. Bir parça güneş gibi gülümseme. Gri gözlere bakarken ölmek istiyorum.
" Tanrım.. Daha sert!"
**************************
"Doldur"
Golden kredi kartımı uzatırken, ellerim titriyordu.
Nefes alışımla yanan ciğerlerim yara bere içindeydik.
Beşinci bardak viskimi yakıcı tadı ile gırtlağıma aktı.
Barmen şişeyi kapatırken, elimi ona doğru salladım.
"Doldur."
Sesim keskindi. Kafamdaki görüntüsünü, tenimdeki kokusunu, teninin sıcaklığını ve davetkârlığını en son olarak ta adını unutana kadar içeceğim.
" Ama efendim koma.."
"Siktir git ."
Barmen şişeyi bırakarak uzaklaştı.
İt dalaşı şstemiyordu. Öfkem kendimeydi. Organlarını ortaya dökene dek onu dövebilirim.
**********
Helena
Gözlerimi kapatmış, kucağımdaki bisküvi tabağını kahve masasına bırakmıştım.
Dairemin içi oturma odasını , biraz kafam dağılır umudyla yaktığım vanilya tütsüsü esir almıştı.
Gözlerim acıyordu. Henüz yirmi saat bile olmamıştı. Onu özlüyorum. Tanrım bana acı. Bebeğime acı.
Gözlerimi kapadım ve biraz şekerleme için koltuğun yumuşak yastıklarına yalnız ve üşümüş bedenimi gömdüm.
Çok soğuk. Cehennem kadar sıcak. Yatağımızdayız, elleri vücudumda geziniyor, benimle aşk yapıyorken gözleri kapalı öpücükleri ıslak göğüslerimde yol çiziyor adeta.
Henry.
Gelen sesler ile koltuktan sıçradım ve pencereye koştum.
"Helena!"
Hayır..hayır olmaz. Olamaz.
Kapıma dayanmış, alnını tahtaya yaslamış bağırıyordu.
Kalbim ağzımda atıyordu.
"O tenin s-sıcaklığını özledim. Aa baksana kapı kapalı! Ben adını hatırlamayana kadar içememişim. "
Dili dolanıyor, kapı ile konuşuyordu sanki. Delirmiş iyice.
Ayyaş herif.
Kapıya bir yumruk indirdiğinde küfürler okuyarak canının yandığını sayıkladı.
Kapıyı üretenden tut, ağacı kesen işçiye kadar edepsizce küfreden Henry.
Kalbim ritmini bozmuş, cildim arzu ve merak ile pespembe kesilmişti.
" Seni is-tiyorum. Beni özledin babaya merhaba de minik He-le-na..ikinci bebeğe ne...hmm. Ne diyorum minik kedi! Hah! Ne dersin ?"
" Sarhoşsun.Lindsay'e git ."
Elindeki birşeyi kapıya vurdu ve acıyla inledi.
Ah tanrım! Ne oldu ?
Kapıyı açtığımda, ayakta sallanarak dikilen.. O yakışıklı..bebeğimin ve benim sahibim. Gülümseyerek üzerime doğru yürüdü ve mesafesini korudu put gibi dikiliyordu.
Gözleri sarhoş olmasına rağmen çakmak çakmaktı. Sinirlendiğini anlayınca ona çıkıştım.
"Lindsay'e git! Lanet olsun Henry! Bana gelme bir daha."
Kaşlarını çattı ve ellerini göğüslerime götürdü ve kuş tüyükadar hafif okşadı.
" Bana aşıksın. Benden ku-kurtuluş yok."
Kapıyı hızla çarptım, o kapıdaki şoförünün arabasını çalıştırınca.
Dudaklarımdaki tat yakıcı ve tatlıydı. Bedenim uyarılmıştı. Islanmıştım. Özlemiştim. Öfkeliydim.
Bu kadar dayanılmaz ve karşı konulmaz olması beni çıldırtacaktı. Gülümsemesi aklımı oynatmama, sinirlerimin gevşeyip lapa gibi olmasına neden oldu.
Ve evime gitmeye karar verdim. Cassandra ile yaşadığımız, benim olan tek mekâna. Ondan oldukça uzağa. Londra'ya , ailemin olmaması ile sığındığım en yakın arkadaşımla anılarıma.
Doğruca yatak odasına ilerledim ve giyinmeyi kısa sürede hallettim. Anahtarı içeride bırakarak - lanet stüdyo dairesini kıçına soksun hain piç- Henry'den bir kaç hafta uzaklaşmak için çantamı koluma taktım ve evi terk ettim.
Yatak odası ve otuma odasının ışıkları açık, perdeler kapalıydı.
Kapıyı kırana dek meraktan gebermesini istiyordum. Gözlerim şapşallığım ve merhamet ya da vicdan dürtülerimle doldu.
Ona acı vermek neden bu kadar dayanılmaz ve işkenceli ?
Diğer çalışmalarım, Ateş, Blackheart ve Obsession Of the Psycho .
Ateş'in yeni bölümünü okudunuz mu ?
http://wattpad.com/25278239?utm_content=share_published&utm_source=ios&utm_medium=link
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Sınırlar (Askıya Alındı)
RomanceSevgi. Değerli oldugunu hissetmektir ,her varlığın hakettiğidir. Bağımlılıktı, o uyuşturucuydu. Gözlerim yanıyordu, akan gözyaşları,görüş alanımın içine ediyor. Aynadaki görüntüm.. Büsbütün yabacı. Bedenimden tiksinircesine aynadaki aksimi izledim...