Geneleve satın. (Part 1)

4.8K 71 4
                                    

Henry David

Kollarımda gergin ve huzursuz ruh halinden sıyrılmış ve bana sığınırcasına sardığı serin elleri terlemişti.

Nedeni bendim. Her seferinde bunu telafi etmeye çalışsamda yine de aynı şeyi tekrar ediyorum.

Buna rağmen o yanımda oluyor, elleri yine tenime dayanmış, gözleri gözlerime bakamazken.. Ruhumu sanki saydam olan bedenimden görebiliyordu.

Üzerindeki canına yandığım o kumaş parçası laminat zeminde parıltılar eşliğinde saçılı duruyordu. Yırtmak yerine yakmak beni daha tatmin edebilirdi. Ben hep yok ederek, yıkarak ve dokunduğumu kirleterek bu yaşıma kadar fahişeler ile sınırlarını hiç çizemeyen bir itin teki olmuştum.

Dudakları kırmızı ve öpülesi- değildi. O ihtiyacım olan tek histi. Tatmak. Dişlerimin o kırmızılıklarda gezinmesini ve dilimde onu tadana ve ipeksi sesini duyulmasını istiyorum. Saçları , yatak örtüsüne kıvrılarak bukleleri güzelliğine güzellik katıyordu.

Dolgunluğunun parmaklarıma dolanması için için için yanıyordum. Üzerindeki çarşaf ile tamamen çıplak ve kıyafetlerinden arınmış öylece yatıyordu.

Kendimi işkencelerin en kötüsü ile başbaşa bırakmıştım. Ona dokunamıyordum. Ona istediğim gibi dokunmak, hak talep etmek.. Bunlar eskidendi. Hiç bu kadar suçlu ve yorgun hissetmemiştim. Hep birşeyler alırken, kendimden ödün vermeden yaşarken. Onun bana hissettirdikleri tümünü çöpe atıyordu.

Tıpkı şuan, küçük bedeninin yatağın üzerinde akıl uçuran, göz kamaştıran ve hormonları tavan yaptırabilen - bu onun suçu değildi. Tanrı ? Tanrı benim için hiç olmadı.

Küfürlerimde yer almış olabilir. Ama onun bu derece ilahi olması Tanrı'sının işiydi.- lezzetli görüntüsü ve tattırdıkları bana dikenli tel ardında ya da kanatları ile sarmalanmış ve yasak oluşunu açıklıyordu.

Düşüncelerim bile yalancıydı.

Acıyı sevmem onu kendime değil karşımdakine tattırmam beni tam bir şeytan yapıyordu. Tek istediğim yanımda olmasıydı.

Öfke, özlem, sahiplenme ve acı ile beni buraya getiren bu kadına diyecek, daha ötesi açıklayacak tek lanet cümlem yoktu.

Onu öpmek, bedenine bedenimi sermek ve zevkten çok ona dayattığım egomun verdiği acıları ile iniltilerini işitmek istiyorum. Dudaklarını boynuma yaslanmış, elleri çarşafı sıkarken her zamanki tatlılığı.. Teninin yaydığı sıcaklık ve her kuvvet uygulayışım ile titremesi.

Bunları düşünmeye hakkım yok.

Herşeyi bertaraf ederek onu kendi kendime ittim. Şimdi onu kendime mecbur tutuyordum.

Gözlerindeki yaşlar kurumuş, makyajı dağılırken yanaklarında harita misali yollara dönüşmüştü. Teni abajurdan yansıyan açık pembe ışık ile beyazdı. Yanakları birer kırmızı elma kadar kızarmış ve ateş misali yanan alnı ile hasta ama kutsal görünen Helen.

Helen, senin insanlık dışı ve aşkın beklentileri ile ters düşen itliklerin ile bu tükenmişliğe bürünen ve yaşamaya mecbur kalmış ama seni sen olduğun için değil içinde yaşattığın o bastırılmış rahip insan için seviyordu.

Omuzları çökmüş, gözleri kanlanmış ama yine de solgunlaşmamıştı. Giydiği paçavra. Evet paçavra, bir karış kıyafet ile yine tüm kahrolasıca barbarlığımı su yüzüne çıkarabilmişti. Ne dememi bekliyordu.

Kendimi haklı çıkarmaya çalışıyordum. Aynı çamurun içinde yüzerken ellerimi temiz saf sularda yıkamak istiyordum.

Karakterime tencere kapak misali eşleşen Lindsay ile değilde. Bana zıt kutuplardan daha uzak ama bir o kadar yakın bu eşsiz kadını ne mutlu edebiliyor ne de kendimden arındırarak uzaklaştırabiliyordum. Çünkü, oyunu hep bozan bendim, sözlerini çiğneyen ve bir karar veremeyen.

Bana yakışan, benim gibi günahlarla yaşayan Lindsay ile bir gelecek kurmak yerine , onu herzamanki ah-şu-çok-zevkli-ama-hastalıklı-randevularımla sınırlamıştım. Ve onun bana beslediği duyguları göz ardı ederek . Bu, böyle boktan bir duruma düşmüştük. Onu otel odasında yerin dibine girene o balkondan düşene dek beklemeyi tercih ederdim.

Yatağın ortasında yatan, ipek gibi saçları ile tablolardan fırlamış gibiydi. Gittikçe daha da romantikleşmemek için kendimi susturmam gerekliydi. Tam bir yumuşak gibi davranıyorum.

Göz kapakları kıpırdarken birkaç anlamsız kelime ağzından döküldü, olmayan kalbim sevdiğim kadının ince ve meleksi sesi ile daha da hızlı çarpmaya başladı.

Helen. Sesin bile dünyadaki en güzel melodi.

Ellerimi ovuşturarak ne bir tepki ne de bir ses çıkarmamaya zorladım kendimi. Aynı anda hem uyarılmış hem de ona karşı hissettiğim yoğun arzular kanımı kaynatmaya başlamıştı.

Kulaklarıma dolan yakarış ile oturduğum koltukta kıpırdanıp kendimi daha rahat - canımı yakmasına izin veremeyecek- bir oturuş şekline ayarladım.

Yanaklarım hiç te sık sık adetim olmayan tavırla ısının nüfus etmesi ile pembeleşti ve sıcaklığı bir nebze daha düşük olan llerimi üst bacaklarımda kaydırmaya başladım. Oturduğum yerde durmak oldukça zordu. Dudakları tekrar aralandı ve geçilmesi gereken son noktayı geçtim. Dudaklarımı saklayamayacağım duygularla ıslattım ve Helen'in yakarışlarına bir karşılık vermek için koltuktan doğruldum ve yatağa doğru ağır adımlarla, ufak bedenini takdirle süzerek yaklaştım. Yaklaştım.

" Doku...d..okun..b-bana....hmm ."

Diğer çalışmalarımdan birisi, "Ateş"

http://www.wattpad.com/22820460-ateş-striptiz

Tehlikeli Sınırlar (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin