"Seni parmak uçlarıma kadar, oradan sızıp yeryüzüne damlayarak seviyorum."
Caner Yaman-Unutamadım-
Sabahları yüzünüze konan anne öpücüklerinin yerini doldurabilecek başka bir şey daha olmamalı. Öyle içten öyle sevgi dolu bu öpücükler güne canlı başlamanın ilk adımı gibi. Saat oldukça erken ama benim zamanım ise çok dar, mezuniyet ve kep töreni elbisemi halledip akşam babamı görüp yarın geri dönmem gerek yani büyük koşuşturma başlasın.
Telefonumu alıp hemen sana günaydın mesajımı bol öpücüklerle gönderip Ayşe ablanın mis kahvaltısını yapmaya mutfağa indim. Her zaman olduğu gibi beni öpücükleri ile karşıladı. Onun gözünde hala büyümemiş olmak gerçekten güzel bir şey.
Bugün ilk durak olarak annemim iş yerine uğradık birkaç küçük işini halledip benimle mağaza mağaza dolaşmaya kendini hazırlamaya çalışıyordu. Aslında en sevdiği şey bu ama işler yoğun olunca öyle olmuyormuş. Ofisine geldiğimizde masasındaki çiçeklere notlara hayran kalmadan edemedim. Başarısının mutluluğunu gözlerinden okuyordum. İkimize birer kahve almak için kahve makinesinin oraya ilerlerken onu gördüm yani Toprağı. Elinde dergileri, yanında asistanı olduğunu düşündüğüm kıza biraz sinirli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. Üstünde ceketi yoktu, sinirden bunalmış olacak ki kravatını gevşetmek için uğraşıyordu. Nedense beni görmemesini diledim. Hemen hızlıca kahveleri alıp ofise geçerken adımın söylendiğini duydum. Hay aksi. Elimi yakmıştım.
"Umay günaydın. Demek buradasın"
Günaydın diyemiyordum, aslında hiçbir şey diyemiyordum elimdeki kahveyi yere atmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Şey... ben günaydın elimi yaktım da az tutar mısın?" deyip kahveyi Toprağa uzattım. Bu nasıl bir davranıştı Umay kendine gel. Elimin acısını unuttuktan sonra kahveyi almak için uzandım.
"Ben götürürüm annenin yanına geçecektim zaten. Tekrar yanmasın elin değil mi?"
"Ya tabi öyle teşekkür ederim" ya tabi öyle yi o kadar boşluklarla söylemiştim ki ne tür bir ima içerdiğini ben bile anlamamıştım.
Annemin yanına geldiğimizde dergideki birkaç eksikten bahsedip basımdaki sorumsuzluktan bunaldığını yeni çalışanlara ihtiyaçları olduğunu dile getirdi. Annem sessizce dinliyordu yeni birilerinin gelmesini çok isterdi ama kimsenin işinden olmasını isteyeceğini sanmıyordum.
"Tekrar bir uyaralım sonuçta yıllardır bizimle çalışıyorlar Toprakçım." İşte benim annem.
Toprak her şeyin mükemmel olmasını isteyen tek bir pürüze sıkıntıya gelemeyen bir adam olmalıydı. İş hayatında böyleyse ilişkilerinde nasıldı acaba? Evleneceği kişiye sabır diledim yani bana da neyse.
Toprağı işleriyle baş başa bırakıp annemle kendimizi yoracağımız maratona ilk adımımızı attık. Annem kafasında gideceğimiz mağazaları seçmişti bile hatta boş vaktinde gidip beğenebileceğim elbiseleri ayırtmıştı. Yani çok zorluk çekmeyeceğim gibi duruyordu.
İlk mağazamız içerisinde gelinliklerinde olduğu bir mağazaydı. Bana bunu yapmamalıydı, dikkatimi çeken elbiselerden çok gelinlikler olmuştu çünkü. Güzel olanları da vardı çirkin olanları da. Balık tarzda olanların üstündeki danteller ne kadarda güzel işlenmişti. Her kızın hayali olan gelinliklerin tam ortasında duruyordum. Kendimi beyazlar içinde hayal etmeden duramadım. Sende güzel siyah bir takımın içerisindesin, beni alıp gelin arabasına bindiriyorsun. Peki düğünümüz nerede olacak? Of bir bu kalmıştı zaten düşünmediğim kendime gelmeli mezuniyet elbiseme odaklanmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin İçin
Roman d'amourBende bıraktığın "Sen" için, sadece sevdiğin, Hayran olduğun kadın... "Ben" için. Umay ve Barın. Hikayelerine güzel başlamamışlardı zaten, güzelde bitmedi. Bu peri masalı değildi, bu bir umudun sönen ışığıydı. Aslında hiç yanmamıştı, sadece inandı...