Keyifli okumalar...Hani bazı anlar vardır, biraz daha sürsün istediğiniz ama bir türlü sürmeyen. İşte tam da öyle olmuştu. Daha önce benzerini görmediğim gülümsemesiyle bana bakarken, bu ânın tadını birazcık daha çıkarmak istemiştim. Sadece ufak bir dilekti benimki. Ama hayır. Maalesef ki manzaramın keyfini çıkardığım dakikalar çok uzun sürmemişti.
Yokluğumuzu fark eden futbol takımı üyeleri kısa süre içinde yanımıza gelmişti ama olsundu. Gün gelirdi, daha uzun bakardım gülüşüne. Ölmedik ya!
Ah, kendimi boşuna avutuyorum. Bunlar boş ümitler... Sonuçta çocuk, bakıcım değildi. Her zaman benimle ilgilenecek diye bir garantim yoktu. Sahi bakıcım olsaydı nasıl olurdu? Gözlerimin önüne beni biberonla besleyen Oğuzhan görüntüsü geldiğinde başımı aceleyle iki yanıma sallamıştım. Yahu Ayşegül Hanzade kendine gel! O nasıl distopik bir hayal öyle!
"Ayşegül?"
"Hı?"
"Kızım sana sesleniyoruz, burada olduğundan emin misin?"
Babama baktığımda bana gülünç bir ifadeyle baktığını görmüştüm. Tabi öyle bakardı. Yaşıma uygun hareketler sergilemiyordum. Gerçi bu çok da takıldığım bir durum değildi. İnsanlar istediklerini düşünebilirdi. Benim onların hakkında istediğimi düşünebildiğim gibi...
Sen kendini böyle teselli etmeye devam et...
"Sence burada mıyım baba?"
"Burada olduğunu umuyorum."
Babamın başını iki yanına sallayıp geriye çekilmesiyle birlikte bize doğru gülümseyen Oğuzhan'ı görmüştüm.
Dejavu.
"Ne yapıyoruz şimdi?"
"Sen eve gidiyorsun küçük hanım. Biz de çalışmaya devam ediyoruz."
Sahiden mi?
Babama sitem etmeyi planlarken, Oğuzhan'ın bana odaklı tuhaf bakışları bunu önlemişti. O bakışların altında yatan anlamı açıkça ifade etmezsen, birkaç saniye sonra küserek gideceğim haberin olsun!
"Ah, şey tabi. Peki o zaman, ben gideyim."
O bakışlara daha fazla katlanamayacağımı düşündüğüm için küsme durumunu bir kenara bırakıp sahiden de gitmeye karar vermiştim. Arkamı döndüğümde aniden gelen adrenalin ile, kinetik enerjimi en yüksek seviyeye çıkarıp çıkışa doğru depar atmaya başlamıştım.
Bakışlarının iki dakikada değişmesi kendimi şeffaf gibi hissetmeme yol açmıştı.
Tuhaf ve derin bakışlarıyla kalbimin atış hızını ikiye katlamıştı ama böyle olmamalıydı. İnsan yeni tanıştığı birine karşı tuhaf düşünceler beslememeliydi. İki gün oldu yahu, iki gün!
"Ama o nasıl çukurdur ya? Hangi insan evladı gülümserken gülüşünde tüm evreni barındırabilir? Ya onu bunu geçtim, o çukurların içine ben sığarım be!"
Sesli düşündüğümün farkındaydım ama umrumda değildi. İçimde kalacağına dışarı atabilirdim.
"Kendini kandırıyorsun Ayşegül. Bir insan nedensizce böyle güzel gülümseyip, etrafına çukurlarını göstermez."
Hayatında kesinlikle biri vardı. Gülümsemesinin nedeni olan, anlamlı biri...
Ayşegül, köşede minik tebessümüyle onu dinleyen Oğuzhan'dan habersiz konuşmasına bir süre daha devam etti, genç çocuğu övüp aynı zamanda da iki katı kadar sövmeye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Önüm, Arkam, Sağım, Solum Sen / Oğuzhan Özyakup (Düzenleniyor)
FanfictionKulüp yöneticilerinden, Zafer Hanzade'nin yurt dışında yaşayan kızının İstanbul'a gelmesiyle başlayan bir aşk hikayesi. Ayşegül Hanzade & Oğuzhan Özyakup "Hayatıma yön veriyor olmanı seviyorum. Bana karışmanı sevdiğim gibi. Gülümsemeni seviyorum. Gü...