Bölüm 8|"Ölümün Eşiğinde, Gizli Suikast"

1.7K 397 182
                                    

"Sultanım, sultanım affedin! Acıyın bana! Ben ettim, siz etmeyin!"
Sinirden diyeceği sözü unutmuş olan Handan, ne yapacağını düşünüyordu. Halime ve hizmetkârı Melek ise çoktan daireyi terk etmişti.
"Bu yaptığın affedilemez Mahfiruz! Sen kimsin de doğmamış torunuma büyü yaptırarak kıymaya cürret edersin? Cezan belli. Kellen gidecek."
"Sultanım! Osman da sizin torununuz. Annesiz büyümesini ister misiniz? Ayırmayın beni oğlumdan! Siz de bir annesiniz!"

Dairede uzun bir süre sessizlik hâkim oldu. Sonra, Handan sessizliği bozdu.
"Sırf torunum Osman için canını bağışlayacağım. Yarından tezi yok Gözyaşı Sarayı'na gideceksin! Bu mevzuyu da padişah oğlum Ahmed, zinhar bilmeyecek!"
"Allah razı olsun sizden sultanım! Beni evladımdan ayırmadınız."
"Osman, bir şehzade. O, burada kalacak! Sen gideceksin!"
"Sultanım, ama..."
"Aması yok Mahfiruz! Canını almadığıma dua et!"

MAHPEYKER'İN DAİRESİ
Mahpeyker'in durumu gittikçe daha da kötüleşiyordu. Geceleri rahatsız eden örtülü varlıklar, artık gündüzleri de onu basıyordu. Sultan Ahmed, bu duruma çok üzülüyor, hekimleri seferber ediyordu.

Handan, arkasında hocalar ile birlikte daireye girdi.
"Mahpeyker'in durumu için memleketteki en iyi hocaları getirttim. Allah'ın yardımıyla sana musallat olanlardan kurtulacaksın Mahpeyker." dedi Handan Sultan.

Hocalar, önce Mahpeyker için kurşun döktüler. Sonra başında birkaç dua okudular. Mahpeyker'i kollarından tutup yatağa yatırdılar ve sonunda musallat büyüsünü bozdular. Hocalardan biri Mahpeyker'e yanaştı.
"Al kızım. Bu muska, seni onlardan korur. Artık rahatsız edemezler."
Hoca, bu sözleri söyledikten sonra yanındaki diğer hocanın kulağına fısıldayarak şu sözleri söyledi:
"Bu bebeğin üzerinde büyünün laneti var. Şehzade olarak doğsa da tahta çıkamaz. Fazla yaşamaz, cellatların kurbanı olur."
Handan, hocalara bahşişini verdi ve yolladı.

HALİME SULTAN'IN DAİRESİ
"Halime, seni yalancı seni! Hani çeneni kapalı tutacaktın?"
Halime, bir anda dairesine giren Mahfiruz'a yaklaştı.
"Konuşup kelleni vurdurmak varken neden çenemi kapatayım? Hem ne malum Handan'a yaptığımız öldüren sabun büyüsünü benim üzerime atmayacağın? İşimi, sağlama almayı severim."
"İyi aklıma getirdin! Tek başıma sürgüne gitmem! Sen de geleceksin! Birazdan gidip anlatacağım her şeyi!"
"Bizi saraydan çıkarken gören birkaç ağa var. Susmaları için esir aldım. Eğer sen konuşursan, ben de büyüyü beraber yaptığımızı kanıtlarım! Bu sefer daha da batarsın! Ayrıca, senin kelleni vurdurmak gerekirken sürgüne gidiyorsun. Valide Handan Sultan, merhametli davranmış sana."

Mahfiruz, köşeye sıkıştığını anladı ve Halime'ye son bir söz söyledi.
"Bir gün evladım Osman tahta çıkacak ve o gün seni dilsiz cellatların ellerine atacağım!"

Aynı akşam Mahfiruz, sürgüne gitmek üzere hazırlandı.
"Oğlum... Osman'ım... Şimdi ayrılıyoruz ama söz bir gün geri döneceğim. Beni unutma oğlum." diye oğluna son kez sarıldı. Gözyaşlarını tutamadı. Oğlunu kokladı, annelik içgüdüsüyle son bir kez öptü.

"Sultanım, araba geldi. Bir an evvel gitmeniz icap eder."
Mahfiruz, oğlunu kalfasına teslim etti ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak arabaya bindi. Saraya son bir bakış atarak uzaklaştı.
Handan ise Mahfiruz'un suçunu örtbas etti. Padişah oğlu Ahmed'e, Mahfiruz'un kendisine saygısızlık ettiği için sürgün edildiğini söyledi.

MART 1605
Aradan dört ay geçti. Mahpeyker, geçen hafta bebeğini doğurmuştu. Padişah Ahmed, doğan ikinci şehzadesine babasının adını, "Mehmed" adını vermişti.
Şehzade Osman ise Valide Handan Sultan'ın dairesinde kalıyordu. Handan, Osman için saraya bir süt anne getirtmişti.

Dün gece durduk yere haremin ortasında bayılan Handan, sarayda herkesi şaşırttı. Nedeni belirsiz bir şekilde yatalak oldu. Hekimler dahil, hiç kimse bunun nedenini bilmiyorken, Halime biliyordu. Belli ki öldüren sabun büyüsü, etkisini göstermeye başlamıştı.

Kanlı İktidar: KösemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin