Bölüm 26|"Analık Vazifesi, Tehlikeli Entrika"

988 80 164
                                    

Ertesi sabah Padişah Ahmed ve Kösem, hasodanın terasındaki divana kurulmuş, gökyüzünü seyrediyorlardı.
Kösem'in başı, Padişah'ın göğsündeydi. Ahmed, Kösem'in menekşe gözlerine bakıp bakıp gülümsüyor, huzuru buluyordu.

"Bu ne güzelliktir Ya Rab? Bu ne kaş, bu ne gözdür?"
Ahmed'in sesini duyan Kösem, hafif bir tebessüm attı.
"Bir bakışıyla beni kendisine meftun eden kadın! Hep yanımda ol! Çocuklarımın anası, kalbimin yegâne sahibi!"
"Lâtife ediyorsunuz Hünkârım" diye karşılık verdi Kösem. Bir yandan da gülümsüyordu.

"Lâtife mi? Sen benim en kıymetlimsin. Bu sarayda güvendiğim tek bir insan varsa, o da sensin Kösem."
"O vakit Hünkârımız..." dedi Kösem. Lâkin devam etti.
"Söyle, menekşe gözlüm. Bir arzun mu var?"
"Estağfurullah. Siz padişahımıza ne arzum olabilir? Yalnızca tek bir şey dışında."
"Neymiş o?" diye sordu Padişah.

Kösem sessiz kalınca Ahmed, sevdiği kadının dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu.
"Şımartıyorsunuz Kösem kulunuzu."
"De hele, menekşe gözlü Mahpeyker'im, Kösem'im! Ne istiyorsun bizden?"
"Ölene dek benimle olmanızı istiyorum Hünkârım. Saçlarınıza ak düşene kadar, yaşlanana kadar benimle olun. Söz verin bana. Beraber yaşlanalım. Tıpkı rahmetli büyük atanız Sultan Süleyman ve nikâhlı karısı rahmetli Hürrem Sultan gibi."

Padişah Ahmed, tebessüm edince yanağındaki gamzeler belirdi.
"Söz" dedikten sonra devam etti Ahmed.
"Lâkin sen nereden bilirsin büyük atam ile karısını?"
"Aman padişahım, bilmez misiniz? Oğlumuz Murad'ın dadısı Daye hep anlatır ya bana. Hep de Hürrem Sultan'dan bahseder. Rutenyalıymış kendileri."
Ahmed, başıyla onayladı Kösem'i.

"Şu nikâh meselesini açmanın vakti geldi Kösem! Haydi, söyle şifreli sözünü!" dedi Kösem'in içindeki ses. Bunun üzerine Kösem, dilinden şifreli sözcükleri dökmeye başladı.
"Daye'nin dediğine göre, Hürrem Sultan'ın zamanına kadar bir padişah ile cariyenin nikâhlanması kaidelere aykırıymış. Lâkin ne hikmetse Hürrem Sultan kaideleri bozup Sultan Süleyman ile nikâh kıydırmış. Kaideler bir kere bozuldu mu, gerisi gelir. Değil mi Hünkârım?"

Ahmed'ten bir süre ses soluk çıkmadı. Bir an için Kösem, asıl niyetini Padişah'ın anladığını düşündü.
"Anladı! Nikâh kıydırmak istediğimi anladı! Ya kızarsa?"
"Cürrettimi bağışlayın Hünkârım. Ben sadece..."
"Onun adı Hürrem Sultan. Onun hikmetinden sual olunmaz" diye kestirip attı Padişah.
"Doğru! Hürrem Sultan'ın hikmetinden sual olunmaz! Lâkin benim adım da Mahpeyker Kösem! Aha da aklımın bir köşesine yazıyorum! Ben de seninle nikâh kıydıracağım Ahmed! Alacaksın nikâhına beni! Cariyen değil, nikâhlı karın olacağım!" dedi içinden Kösem. Ardından hasodabaşının huzura gelmesiyle toparlandı.

Evvela Ahmed'in önünde eğilen hasodabaşı, söze girdi.
"Hünkârım, başhasekiniz Mahfiruz Sultan kapıdalar. Huzura kabul beklerler."
"Bak sen şu Mafiruz'a!" diye içinden geçirmeye başladı Kösem.
"Benim burada olduğumu bildiği halde huzura kabul bekler Çerkes yılanı! Gel bakalım! Dök zehrini! Kim bilir hangi kötü havadisi söylemek için geldin?"
"Gelsin" dedi Ahmed.

Aradan çok geçmeden Mahfiruz geldi. Padişah'ın önünde eğildikten sonra konuşmaya başladı.
"Hünkârım, size müjdeli bir haber getirdim."
Müjde mi? Ne müjdesi? Ne diyordu bu kadın?
"Söyle bakalım Mahfiruz. Epeydir hasret kalmıştık müjdeli habere" dedi Ahmed.
Bir yandan sinsice tebessüm eden Mahfiruz, bir yandan da Padişah'a farkettirmeden Kösem'e sert bakışlar atıyordu. Karşılığını da alıyordu.

"Gebeyim Hünkârım. Allah nasip ederse Osman'dan sonra bir şehzade daha vereceğim size."
Sonunda o can yakan sözü söyledi Mahfiruz. Kösem'in kalbini deldi geçti. Üzüntüden ziyade, sinirlenmişti Kösem. Elinde olsa şuracıkta alırdı Mahfiruz'un canını. Sevdiği adamın başka bir kadına dokunması, üstelik gebe bırakması, onu çileden çıkartmaya yetiyordu. Hele ki o kadın Mahfiruzsa, sinirlerine asla hakim olamazdı.

Kanlı İktidar: KösemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin