İki hasekinin arasındaki bu ağır kavga, tarihte yaşanmıştır.
HAZİRAN 1606
"Gününüz aydın olsun sultanım."
Emine, Kösem'in önünde eğilerek ona sabah kahvesini uzattı.
Beyaz fincanı da eline alarak divana oturan Kösem; her zamanki gibi incilerle süslenmiş, gümüş taşlarla işlenmiş, kırmızının en ağır tonlarındaki şatafatlı kaftanıyla Emine'nin gözünü kamaştırdı."Sultanım, size bir havadis getirdim."
"Söyle Emine, kötü bir havadis değildir umarım."
"Üç ay evvelki saray baskınında, şehzadelerle birlikte saraydan kaçıp evine sığındığınız kadın..."
"Ne olmuş ona? Lafı, ağzında geveleme Emine!"
"Sizinle görüşmek üzere saraya gelmiş. Lâkin, içeri almamışlar.""Neden içeri alınmamış, Emine? Hem, ne diye gelmiş?"
"Ona mükafat olarak bir konak satın almıştınız. Konakla ilgili görüşmeye gelmiş. Lâkin, Mahfiruz Sultan saraya girmesine izin vermemiş."
Kösem, elindeki fincanı divanın üzerine bıraktı.
"Bu kadarı yeter! Benimle görüşmek üzere saraya gelen hiç kimse, saraya alınmıyor! Lâkin bu, bardağı taşıran son damlaydı!"
Kösem, bir hışımla Mahfiruz'un dairesine geldi.Mahfiruz'un nedimeleri, destursuz bir şekilde daireye giren Kösem'i görünce selama durdular.
Mahfiruz, altın kaplamalı aynasının karşısında siyah saçlarını ördürüyor, beyaz küpelerini takıyordu. Hafif göbeği, üzerine yapışan daracık kaftanınından dolayı belli oluyordu.
Aynada Kösem'in yansımasını gören Mahfiruz, arkasına dönerek koyu renkteki gözlerini Kösem'e dikti."Ne oluyor Mahpeyker? Nasıl olur da daireme destursuz girersin?"
"Mahpeyker değil, Kösem! Benim, esas adım Kösem! Hem, onu sana sormalı."
"Kösem isminin anlamını taşıyamadığın için sana Mahpeyker diyorum" diyen Mahfiruz, aynaya dönerek küpelerini takmaya devam etti."Üç ay önceki saray baskınında, evladın Şehzade Osman'ın canını kurtardığımı unutmuşsun belli ki. Hem, hünkârımız koydu bana bu ismi. Kim karşı gelebilir hünkârımıza? Sen de dahil, herkes Kösem diye hitap edecek bana!"
"Neden geldin Kösem?" diye sordu Mahfiruz."Duydum ki, benimle görüşmek üzere gelen bir kadını saraya aldırmamışsın!"
"Haremin yönetimi bende. Hünkârımızdan gayrı, hiç kimseye hesap vermem Kösem!"
Kösem, Mahfiruz'a yaklaşmak istedi, lakin tam o anda başının döndüğünü farketti. Kendini toplayamadı ve olduğu yere yığılıp kaldı.Baygın bir halde kendi dairesine getirilip yatağına yatırılan Kösem, hekim kadınların müdahalesiyle kendine geldi.
"Ne oldu bana? En son Mahfiruz'un dairesindeydim."
Hekim kadın, Kösem'e cevap verdi.
"Bayılmışsınız sultanım. Lâkin, merak etmeyin. Mühim bir şeyiniz yok. Aksine, size bir müjdem var!""Ne müjdesi kadın?" diye sordu Kösem. Lâkin, hekim kadından uzun bir süre ses soluk çıkmayınca, kadının bahşiş istediğini anladı. Belli ki, dile getirmeye cesaret edememişti.
Emine, hekim kadına bahşişini uzattıktan sonra Kösem, kadına tekrar sordu.
"Konuş bakalım! Ne müjdesiymiş bu?"
"Gebesiniz sultanım. En az üç aylık gebesiniz.""Gebe miyim? Yine mi gebeyim?"
Kösem, şaşkınlık ve mutluluk içinde hekim kadına bakarken, Emine konuştu.
"Yahu kadın! Sen nereden biliyorsun kaç aylık olduğunu?"
"Kesin bir şey demedim. Yalnızca, tahminim. Lâkin, sultanımızın gebe olduğu kesindir."Kösem, ayağa kalktı ve Emine'ye yaklaştı.
"Emine! Git, Mahfiruz'a gebe olduğumu söyle! Usullere göre, haremdeki cariyelere altın dağıtılsın! Buna da karşı gelemez herhalde!"
Kösem, çocukları Mehmed ve Ayşe'yi kucağına aldı.
"Size karındaş geliyor çocuklarım!"İNCİLİ KÖŞK
Gebe olduğu haberi saraya yayıldıktan sonra Kösem, ertesi gün Derviş Paşa ile görüşmek üzere İncili Köşk'e geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...