+18 sahne bulunmaktadır. Rahatsız olacak olanlar, o sahnenin bulunduğu son altı paragrafı okumayabilir.
KASIM 1616
"Hünkârım! Durun! Gitmeyin!"Bembeyaz bir ışık görmüştü Kösem. Nerede olduğunu, neden burada olduğunu bilmiyordu.
Tam karşısında sevdiği adam Sultan Ahmed vardı. Sırtı dönüktü Padişah'ın. Beyaz ışığa doğru ilerliyordu.
Etrafına dönüp baktı Kösem. "Allahım!" dedi içinden. Burası cennet gibiydi! Şelaleler, ırmaklar ve ağaçlar, göz alıcı cinstendi. Hele o üzerine basılan toprak, mis kokuyordu âdeta. Etraf desen, aydınlıktı. Sadece ileride bembeyaz bir ışık vardı ve Padişah Ahmed, o ışığa doğru ilerlemeye devam ediyordu.
"Hünkârım, nereye gidiyorsunuz?" diye sual etti Kösem. Lâkin sırtı dönük olan Padişah, cevap vermedi. Ardından, devam etti.
"Beni ve çocuklarınızı bırakmayınız! Siz olmasanız Mehmed ne yapar? Ayşe, Fatma, Gevherhan, Hanzade, Murad, Kasım, Süleyman, Atike ve kundakta olan bebemiz İbrahim ne eder siz olmadan?"Ne yaptıysa kâr etmedi. Padişah, beyaz ışığa doğru ilerlemeye devam ediyordu.
Neden sonra, bembeyaz bir at geldi. Bu at ki, inanılmaz bir güzelliğe sahipti. Hemen tanıdı o atı Kösem.
"Güzeller güzeli at!" dedi içinden.
Bu at, Ahmed'in ona hediye ettiği attı!Biraz sonra, Padişah da o beyaz ata yaklaştı. Evvela, biraz sevdi bu atı. Hemen ardından, bir anda ata biniverdi.
Beyaz ışığın arasında kayboluyordu şimdi Padişah. Yavaş yavaş bedeni görünmez bir hâle geliyordu.
"Hünkârııım? Beni burada bırakıp nereye gidersiniz? Gitmeyin!"Ne kadar dil dökse de fayda etmedi. Biraz sonra, beyaz ışığın arasında kayboluverdi Padişah Ahmed.
Düşünde biraz cebelleştikten sonra ağlama seslerine uyandı Kösem. Gözlerini açtığında beşikteki oğlu İbrahim'i gördü. Yeni doğmuştu İbrahim. Son çocuğuydu artık bu. İbrahim'den sonra çocuğu olmayacaktı.
"Zümrüt!" diye seslendi.
"Baksana buraya! Küçük şehzadem İbrahim ağlıyor! Gel çabuk!"Uykusundan sıçrayan Zümrüt, hemen Sultanının emrini yerine getirdi.
Bir süre sonra İbrahim sustu. Kösem'i bir başına gören Zümrüt, Sultanına yaklaştı."Sultanım, af buyurun merakımı, siz iyi misiniz?"
Cevap vermedi Kösem. Kara kara bakıyordu öyle. Çaresiz bir ifade vardı yüzünde. Biraz sonra, tekrar sual etti Zümrüt.
"Sultanım, kötü bir şey olmadı ya?""Düş gördüm."
"Düş mü? Bir düş yüzünden mi bu halde bu kadın?" diye içinden geçirdi Zümrüt.
"Anlatmak ister misiniz?"Uzun bir sessizlik oluştu. Ardından, sessizliği bozdu Kösem.
"Zümrüt! Bana bu düş tabirlerinden anlayan bir hatun bulun! Yarından tezi yok, uğrasın bana!"
"Emriniz, başım üstünedir Sultanım."Kösem'in emir vermesiyle, ertesi sabah düş tabiri yapan hatunun saraya gelmesi bir oldu. Hatunu koluna kaptığı gibi Kösem'in dairesine getirdi Zümrüt.
Kapı tıklatıldı ve hemen ardından usulca açıldı. Divana kurulmuş olan Kösem, hatunun ve Zümrüt'ün eğilip kendisini selamlasıyla gözlerini onlara çevirdi.
"Emriniz üzere, düş tabiri yapan bir hatun buldum Sultanım."
"Alâ."
Sol eliyle işaret ederek dairedekileri çıkarttı Kösem. Üç kişi kalmışlardı şimdi dairede; Kösem, Zümrüt ve düş tabiri yapan hatun."Yaklaş!" diye seslendi hatuna, Kösem.
Başında baş örtüsü bulunan kapalı kadın, Kösem'e yaklaştı. Hafiften buruşmuştu yüzü. Koca bir burnu vardı. Ağzı desen, arslan ağzı gibi kocamandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...