ŞUBAT 1609
Kösem, gözlerini açtığında yataktan doğruldu ve kahvaltısını yapan Ahmed'i gördü.
Yeni uyandığından mütevellit, saçları dalgalı ve hafif dağınıktı. Çırılçıplaktı ve gusülünü aldıktan sonra Ahmed'in yanına oturdu."Günün aydın olsun, menekşe gözlüm."
"Sizin de Hünkârım."
Ahmed, kahvaltıya başlaması için Kösem'e el işareti yaptı.
"Ahmed... Seninle bir şey konuşmak istiyorum."
Ahmed, sıkılgan bir tavırla gözlerini Kösem'e çevirdi.
"Yine, aynı mevzu mu Kösem?"
"Ahmed! Yapma böyle! Saltanatın illa babadan oğula geçmesi şart mı?"
"Kardeşim Mustafa'nın tahta çıkabilmesini neden bu kadar istiyorsun?""Çünkü eğer saltanat ağabeyden kardeşe geçerse, benim oğlum Mehmed'in de ağabeyi Osman'dan sonra tahta çıkması sağlanır" diyemedi Kösem. Zira, karşısında bir Padişah vardı ve cümlelerini dikkatli kurmalıydı.
Üstelik Ahmed, dış etkilere kapalı bir padişahtı ve Kösem, sözünü Ahmed'e geçirmekte zorlanıyordu.
Kardeş Katli Yasası'nı kaldırmayı da zaten düşünüyordu fakat, Kösem'in ısrarı üzerine düşüncesi kesinleşmişti.Sualine cevap alamayan Ahmed, devam etti.
"Kardeşin, kardeşe kıymaması için Kardeş Katli Yasası'nı kaldıracağım. Lâkin, benden sonra tahta kardeşim Mustafa değil, usuller gereği en büyük oğlum Osman oturacak."
"Ahmed!"
"Tek kelime dahi etme Kösem! Senin kalbini kırmak istemem!Aynı akşam Kösem, dairesinde divanına kurulmuş, nakış işliyordu.
Gözleri, on aylık bebeği Gevherhan ile ilgilenen Daye'ye ilişti.
Daye, Padişah'ın bebeklerinin dadılığını yapardı. Bu yüzden, kendisine "Daye" diye hitap edilirdi.
Daye, altmış yaşına merdiven tutmuş, saçlarına fazlasıyla ak düşmüş, yüzü buruşmuş, göz torbaları sarkılmış ve oldukça şişman bir kadındı."Daye! Gel, otur yanıma!" diye Daye'ye seslendi Kösem.
Daye, Gevherhan'ı ahşap beşiğine bırakarak Kösem'in yanına oturdu.
"Buyrun Sultanım."
"Bu saraya geldiğim ilk günleri hatırlıyor musun? Az nasihat vermemiştin bana."
"Öyle Sultanım." diye tebessüm etti Daye."Bana hep bir kadından bahsederdin. Padişah ile nikâh kıyıdarabilen ilk kadın! Kimdi o?"
"Hürrem Sultan'ı mı dersiniz Sultanım?"
"Heh, işte o! Sultan Süleyman'ın nikâhlı karısı! Büyük büyük büyük kayınvalidem!""Padişahların zaten cariyeleri olur. Bir cariye ile nikah kıydırmaları, kaideleri ezmek değil midir?"
Daye, Kösem'in sorusuna sessiz kalınca Kösem, Zümrüt'ün kulağına fısıldadı.
"Kaideleri bozup, bir Padişah ile nikah kıydırmış kadın. Kaideler, bir defa çiğnendi mi gerisi gelir Zümrüt. Hürrem Sultan, zaten kaideleri bozup yolumuzu açmış. Bize de gerekeni yapıp, Padişah ile nikah kıydırmak düşer."
"Hele şu Kardeş Katli Yasası kalksın, oğlum Mehmed'in tahta çıkabilmesini sağlayayım da, sonra nikâh meselesine geliriz!" diye içinden geçirdi Kösem.Uzun süren muhabbetin ardından, dışarıdan sesler işitilmeye başlandı.
"Ne oluyor? Bu sesler de ne? Zümrüt! Git de bir neler olduğunu öğren!"
Zümrüt, Kösem'in önünde eğildikten sonra daireden ayrıldı.
"Devam et Daye! Hürrem Sultan'dan bahsediyordun!"Bir süre sonra Zümrüt, daireye geri geldi.
Zümrüt'ün ürkek gözlerine, buz kesmiş yüzüne karşı Kösem, şaşırdı.
"Ne olmuş Zümrüt? Hayırdır inşallah!"
"Sultanım... Nasıl desem, bilemiyorum!"
Kösem, ayağa kalktı ve Zümrüt'e doğru adım attı.
"Zümrüt! Konuş! Ne olmuş dedim sana!""Hünkârımız rahatsızlanmış! Ölüm döşeğinde diyorlar!"
Bunu duyan Kösem, adeta yıkıldı. Olduğu yerde sendeledi fakat Zümrüt, onu tuttu.
Ne demekti bu şimdi? On dokuz yaşındaki gencecik Padişah, ne hastalığına tutulmuş olabilirdi? Üstelik, daha bu sabah beraberlerdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...