"Çekil bre hain köpek! Oğlumu göreceğim!"
Analık içgüdüsünün verdiği kuvvetle hayli yapılı bir fiziğe sahip olan ağanın yakasından tuttuğu gibi itiverdi Kösem. Kadın gücüyle koca adama bunu yapması inanılır gibi değildi oysa.
Nefes nefese içeri girdi. İçerisi bir hayli soğuk ve bunalımıydı. Kalbinin hızla atışını içinde hissediyordu âdeta. Eli ayağı titriyor, bundan dolayı ne yapacağını şaşırıyordu.
Bir süre dairenin içinde göz gezdirdikten sonra, o korkunç gerçeği gördü.
Kefen! Üstelik kefene sarılı bir beden! "Allahım! Aklıma mukayyet ol!" dedi içinden. Ancak buna karşın aklını yitirmek üzereydi.
"Kefenin altındaki benim oğlumdur! Kefene sarılı olan benim yavrumdur!" diye bağıra bağıra kefene doğru koştu. Öyle bir bağırıyordu ki, yeri göğü inletiyordu âdeta.
Kefene dokundu. O an kalbi durdu sanki. Dili tutulmuş gibiydi. Ama yine de bağırmaya devam ediyordu.
"Kalbin kurusun Genç Osman! Ne istedin evladımdan? Oysa sen iyiydin, merhametliydin! Nasıl bir şeytan girdi içine senin? Kim soktu aklına bu zehirli planları?"Biraz sonra kefeni sıyırdı. Gördüğü yüz, evladının, yani Mehmed'in yüzüydü! O an çığlıklarına hâkim olamadı. Haykırdıkça haykırdı. Sonrasında da içeriye cariyeler daldı.
"Ben veremem seni toprağa! Dayanamam buna! Kalamazsın sen kara toprağın altında! Karanlıktır şimdi orası! Soğuktur! Üşürsün, korkarsın sen orada oğlum!"
Yanına gelen cariyeler onu kaldırmak istese de buna mani oldu. Hâlâ haykırmaya devam ediyordu.
"Kalk oğlum, kalk! Kalk da gidelim! Allah aşkına kalk! Yüreğime ateş düşürme, kalk! Evlat acısıyla yanıp kavrulurum ben ateşlerde! Beni yaşarken öldürme, nefes alırken mezara sokma, ayağa kalk!"Ne yapsa, ne etse nafileydi. Uyanmıyordu. Bir türlü uyanmıyordu Mehmed.
"Ah Kösem! Nerede kaldığı Sultanlığın? Nerede kaldı istediğin saltanat? Sultan olsan ne fayda? Bak! Durduramadın evladının ölümünü! Bulamadın ölüme çare! Yok! Ölüme çare yok!"O sırada birkaç ağa girdi içeri. Sultan Osman'ın hususi ağalarıydı bunlar. Mehmed'in naaşına doğru yaklaştılar ve Kösem'e döndüler. Aralarından biri söze girdi.
"Sultanım, Şehzademizi almamız gerekir."
"Sakın! Sakın dokunmayın evladıma! Kanlı ellerinizi sürmeyin! Yemin billah alıveririm canınızı burada!"Ağalar tam konuşacaklardı ki içeri Kösem'in büyük kızı Ayşe girdi. O da bir hayli perişan bir haldeydi. Ancak yine de güçlü durmaya çalışıyordu. Öyle ki, validesini ilk defa bu halde görüyordu. Evlat acısının hiçbir acıya benzemediğini işte o an anladı Ayşe.
"Validem..." dedi sonra Ayşe. Sesinde doyasıya keder ve tarifsiz bir acı vardı. "Bırakın alsınlar. Usulüne göre defnetsinler."
"Olmaz!" diye çıkıştı Kösem. "Zinhar olmaz! Mehmedim giremez o kara toprağa! Sen bilmez misin Ayşe? Kardeşin üşür orada! Beni özler, beni ister! Ana kokusu olmadan duramaz o! Toprak altında kalamaz benim evladım! Sen kardeşini kara toprağa gömdürmeye razı mısın? Cevap ver öyleyse! Vicdanın el verir mi buna?"Biraz sonra validesinin gözyaşlarına Ayşe'nin de gözyaşları katıldı. Çaresizce birbirlerine sarılıp teselliyi aramaya çalıştılar.
"Validem... Yalvarırım yapmayın. Diğer evlatlarınız için dayanın. Benim de yüreğim yanar. Ancak..."
"Öyleyse söyle onlara Ayşe! Beni de gömsünler evladımla birlikte! Madem yavrumu alacaklar, beni de alsınlar! Hem Mehmedim, ben varken korkmaz belki toprak altında! Ben zaten öldüm! Toprak üstünde olsam ne, toprak altında olsam ne?"Ne kadar ağlasa da fayda etmedi. Ağalar, Mehmed'in naaşını kaldırlar ve daireden çıkardılar. Kösem de yerle yeksan oldu. Son sözü de yine yürekleri dağladı.
"Ah Ahmedim! Benim vicdanlı Padişahım! Sen ki kardeş kardeşe kıymasın, kan dökülmesin diye Ekber ve Erşed'i getirdin! Ancak ne fayda? Kardeş yine kardeşe kıydı, yanacak can yine yandı! Olan, yine ananın yüreğine oldu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...