"Hekimler! Çabuk tutun elinizi! Daha fazla kan kaybetmesin sultanımız!"
"Allah'ım, sen sultanımızı koru! Onu, bizlere bağışla!"
"Dört yerinden hançerlenmiş, yaşaması mucize fakat, bir ümit!"Kalfalar, bir yandan ağlayıp bir yandan Allah'a yakarıyordu. Hekimler, Mahpeyker'in yaralarıyla ilgileniyordu. Beline yediği tam dört hançer darbesi, onu yerle yeksan etmişti. O gece Mahpeyker, adeta bir yaşam mücadelesi veriyordu.
Sarayda tüm bu olaylar olurken, Ahmed Han'ın ordusu Estergon Kalesi'ni kuşatmış, Ciğerdelen Kalesini ise fethetmişti.
Ertesi sabah Halime, Fahriye Sultan'ın dairesine geldi.
"Gününüz aydın olsun sultanım. Dün gece arzu ettiğiniz gibi düşündüm ve kafamda bir plan kurdum."
"Gel Halime, otur şöyle. Anlat planını." Fahriye, sakince Halime'yi yanına çağırdı.
"Bildiğiniz üzere Valide Handan Sultan nicedir hasta, yatalak. Bu fırsatı değerlendirebiliriz. Nasıl ki Handan Sultan, Mahpeyker Sultan'a suikast düzenlediyse..."
"Orada dur Halime!" diye elini kaldırarak Halime'nin sözünü kesti Fahriye.
"Handan'ın yaptırdığı ne malum? Kanıtımız var mı?"
"Siz isteyin kâfi. Ben bir kanıt bulur, suçu Handan Sultan'ın üzerine attırırım. Zaten, eminim bu suikastın arkasında Handan Sultan vardır."Fahriye, kahvesini yudumladıktan sonra sapsarı renkteki örgülü saçlarını eliyle geriye attı. Deniz mavisi gözleriyle Halime'ye keskin bir bakış attı.
"Devam et, planını dinliyorum."
"Ağalara emir verelim. Çiftlikten bir grup yılan getirsinler. Bir sandığın içine koysunlar. Sonra da gece, Handan uyurken dairesinde yatağının başına salsınlar yılanları. O, nasıl zehrini bu saraya akıttıysa, kendisi de yılanların zehrinde can versin."
"Halime, iyi ki Valide Sultan değilsin de gücün yok. Yoksa, vay halimize!" diye kıkırdadı Fahriye.Kısa bir sessizlikten sonra Halime, sözlerine devam etti.
"Dediğiniz gibi sultanım. Benim gücüm yok. Ben sadece hasekisi olduğum padişahı kaybetmiş, acınıp boğdurulmayan bir şehzadenin validesiyim. Lâkin, sizin gücünüz var. Bu yüzden ağalara sizin adınıza emir verelim, derim."
"Ne yaparsan yap Halime. Yeter ki Handan belasını def et başımızdan. Şimdi, dairene dön."Halime, hizmetkârı Melek ile birlikte kendi dairesine ilerlerken bir yandan da Fahriye'yi çekiştiriyordu.
"Bu Fahriye Sultan da amma saf. Hiç aklı ermez böyle oyunlara. Bir de sultan olacak. Öyle değil mi Melek?"
"Öyle sultanım. Vallahi sizin aklınız da olmasa zor kutulurdu Handan Sultan'dan."Aynı akşam, Fahriye'nin ağalarından birkaçı çiftliklere gidip bir grup yılan yakaladılar. Çiftçilere bahşişlerini vererek, yılanları sandığa koydular. Bütün bunlar, Fahriye'nin adına yapıldı. Zira, suç ortaya çıkarsa Halime, suçu Fahriye'nin üzerine atıp kenara çekilecekti.
Gece yaklaştığında, Halime'nin hizmetkârı Melek, Valide Handan'ın dairesine desturla girdi. Melike'nin ve dairedeki diğer kalfaların, daireden ayrılması için, onları Fahriye Sultan'ın dairesine yolladı. Kalfalar, kendilerini Fahriye Sultan'ın çağırttığını düşünerek daireyi terk ettiler.
Melek ise kapıdaki ağalara bahşişlerini uzattı.
"Her şey tamam değil mi ağalar? Konuştuğumuz gibi, iş bitince Fahriye Sultan bahşişinizin geri kalanını da verecek."
Ağalardan biri: "İnşallah Valide Handan Sultan'a ettiğimiz ihanetin bedelini canımızla ödemeyiz" deyince Melek, hemen sandığı ağalara verdi.
"Unutmayın. Sandığın içindeki yılanları, yatağın yanlarına salacaksınız. Haydi, göreyim sizi! Sabaha Handan Sultan'ın selası okunsun!" dedi ve uzaklaştı.Ağalar, sessizce daireye girdi ve yatakta uyuyan Handan'a yaklaştı. Handan, kırmızıyı andıran bordo yatağıyla göz kamaştırıyordu.
Sandığı yatağın yanına koydular ve usulca açtılar. Yılanların sesi, onları korkutmaya yetti ve birlikte sandığı ters çevirerek yılanları yatağın yanlarına saldılar. Çok geçmeden daireden çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...