Bölüm 16|"Yalan İhanet, İktidarın Tehtidi"

1.3K 265 311
                                    

"Ne yapacağım ben? Zinhar sürgün edilemem! Yılan Mahfiruz! Yaptın yine yapacağını!"
Kösem, sinirli bir şekilde dairesinde dört dönüyordu.

"Zümrüt! Yaklaş!"
"Bir arzunuz mu var sultanım?"
"Bundan böyle, başkalfam sensin Zümrüt!"
"Sizin başkalfanınz, Emine Kalfa değil mi sultanım?"
"Emine'yi yaşatmazlar artık! Kellesini çoktan almışlardır! Çıkan yangın, onun üzerine kaldı! Herkes, ona emri benim verdiğimi düşünüyor!"

Kösem, uzun bir süre düşündükten sonra aklına bir fikir geldi.
"Eğer gebe olduğumu söylersem sürgün edilmekten, ve dahi ceza almaktan kurtulurum!"
"Sultanım, hünkârımız hekimlere baktırırsa ne yapacaksınız?"
"O vakit, saraydaki bütün hekimleri satın alırız! "

Kösem, daireki saklı yerinden kese kese altınları çıkartarak Zümrüt'e verdi. O kadar çok altın kesesi vardı ki, şaşırmamak elde değildi.
"Zümrüt! Al, bunları sarayın hekimlerine dağıt! Eğer gebe yalanına ortak olmazlarsa, canlarını alacağımı söyle! Tedtid et, gözlerini iyice korkut!"
"Siz nasıl münasip görürseniz sultanım."

Altın keselerini alarak ve Kösem'in önünde eğilerek daireden ayrıldı Zümrüt.
Kösem, henüz yedi aylık olan bebeği Fatma'yı kucağına aldı.
"Hiçbir yere gönderemezsin beni Mahfiruz! Mehmed'ten, Ayşe'den, Fatma'dan ayıramazsın!"

Bir süre sonra, desturlar çekildi ve arkasında ağalar ile daireye Ahmed girdi. Kösem, Ahmed'i görür görmez dizlerini kırarak, boynunu eğdi.
"Senden böyle bir şey beklemezdim Kösem! Saray baskınında, kardeşim Şehzade Mustafa ve oğlum Şehzade Osman'ın canını kurtarmıştın! Şimdi ise, Osman'ın canına kast ettin!"

"İşlemediğim bir suç için kimseye yalvarmam hünkârım."
"Sen, nasıl bir kadın oldun böyle? Benim sevdiğim kadın, Kösem nerede? İçine nasıl bir şeytan girdi? Baştan aşağı kibirle dolmuşsun! Yalvarmazmış!"
Kösem, tam konuşmaya başlayacakken Ahmed elini kaldırdı ve susmasını belirtti.

"Ağalar! Belli ki hasekim Kösem'in bu sarayda canı sıkılmakta! Benden ona izin! Dairesini boşaltsın ve bir an evvel Gözyaşı Sarayı'na, yola koyulsun! Bir de ona deyin ki; hiç kimse bir şehzadeden daha değerli değildir!"
"Hiçbir yere gidemem hünkârım!"
"Ha, bir de şunu ekleyin; şehzade dahi olsa, hiç kimse Padişah'ın emrine karşı gelemez!"
"Haşa, Padişah'ım... Saygıda kusur edemem. Lâkin gidemem, zira... Zira, gebeyim!"

Ahmed, bunu duyar duymaz olduğu yerde kaldı. Sonrasında, hekimleri daireye çağırdı. Kösem'in emrettiği üzere Zümrüt Kalfa, tüm hekimleri satın almıştı.
Sultan Ahmed'in huzurunda hekimler, Kösem'in gebe olduğunu söyledi.
Kösem'in karnında hanedan kanını taşıyan bir bebek olduğu için sürgün edilmesi mümkün değildi. Nitekim, öyle de oldu. Kösem, gebelik yalanı sayesinde sarayda kaldı. Lâkin Ahmed, Kösem'e karşı eskisi gibi olmayacaktı.

Aynı akşam, Kösem'in gebe olduğu haberi saraya yayıldı. Haremde cariyelere altın dağıtılırken, Mahfiruz'un dairesinden bağırışlar işitiliyordu.
"Kahretsin! Yine olmadı! Yine kurtulamadım Rum Haseki Kösem'den!"
"Sultanım, sakin olun! Gebeymiş işte! Hünkârımız, istese de bebeği yüzünden sürgün ettiremez! Gebe olan bir hasekinin sürgün edildiği nerede görülmüş?" diyen Melike, Mahfiruz'u sakinleştirmeye çalışırken iyice sinirlendirdi.

"Kesin yalan söyledi! Ceza almamak için gebe yalanı attı!"
"Öyle bir yalana zinhar cesaret edemez! Hem, hekimler hünkârımızın gözü önünde kontrol etmişler!"
"O ne şeytandır Melike, sen bilmezsin! Ruhunu bilirim ben bu Kösem'in! Lâkin, Allah da duysun sesimi! Seni bu saraydan göndermezsem bana da Çerkes Başhaseki Mahfiruz demesinler, Rum Haseki Kösem!"

Aradan bir ayın geçmesiyle Kösem, gerçekten gebe olduğunu öğrendi. Haremde ansızın bayılmasıyla, hekim kadınlar gebeliği doğruladı. Lâkin Kösem, bu haberi herkesten sakladı. Zira, zaten saraydaki herkes onun bir ay önce gebe olduğunu öğrenmişti.

Kanlı İktidar: KösemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin