MAHFİRUZ SULTAN'IN DAİRESİ
Akşamleyin Mahfiruz; sedirine kurulmuş, pembe renkli şatafatlı el aynasından kendisine bakarak siyah saçlarını tarıyordu. Örgüsünü yeni bozduğundan mütevellit, saçları hafif dalgalıydı."Melike! Halime Sultan, Hünkârımıza hesap vermiş mi? Malum, benim kurduğum tuzakla, oğlu Şehzade Mustafa'nın kafeste olduğu Sırca Köşk'e gizlice gitmişti."
"Vermiş Sultanım. İşittiğime göre Hünkârımız, azarlamış Halime Sultan'ı.""Kösem ile Halime birbirlerine düşman olsunlar da, göreyim ben onları!"
"Sultanım, emrettiğiniz üzere kınayı hazırlattım. Arzu ederseniz, güzel saçlarınıza sürmeye başlayayım."
Mahfiruz'un onayıyla Melike, kınayı eline aldı ve Mahfiruz'un saçlarına sürmeye başladı.Kısa bir süre sonra Mahfiruz, başının yandığını hissetti. Öyle bir sızlıyordu ki o acıyla, zar zor konuşmaya başladı.
"Melike! Yakıyor bu! Çek şunu saçlarımdan!"
"Sultanım, benim de ellerim yanıyor!"
"Bırak! Bırak elinden kınayı!Melike'nin bağırarak daireyi inletmesiyle, Mahfiruz'un bütün nedimeleri daireye doluştu.
Nedimelerden biri, yere düşen kınayı farketti. Adeta, kınanın rengi değişmişti. İçine zehir karıştırıldığı, apaçık ortadaydı.
"Zehir! Zehir karıştımışlar kınaya! Kalfalar! Derhal, Sultanımızı hamama götürün! Hamamda saçlarını iyice yıkayıp, zehri akıtmak icap eder!"Nedimenin sözlerini duyan kalfalar, Mahfiruz'un kollarından tutup ayağa kaldırdılar.
Mahfiruz, başının döndüğünü hissediyordu. Öyle ki yer, yerinden oynuyordu. Deprem oluyordu sanki onun için. Gözleri, kararmaya başlamıştı. Sendeleyerek yürüyordu.Melike ise yanan ellerinin acısıyla, koşturarak hamama ilerliyordu. Bir yandan da "Zehir! Mahfiruz Sultan! Zehir karıştırmışlar kınaya!" diye bağırıyordu. Harem hizmetkârlarından biri, Melike'nin sesini duyunca olayı Sultan Ahmed'e söylemek üzere hasodaya doğru yöneldi.
Sarayın hamamına çıkan koridorda Mahfiruz ve onu tutan kalfaları, bir hayli telâşlılardı.
Mahfiruz, daha fazla dayanamadı ve kalfaların ellerinden kayarak olduğu yere yığıldı.
Mahfiruz'un yere yığıldığını gören kalfaları, hamamdan getirilen içi su dolu kovaları Mahfiruz'un başından aşağı döktü. Bir, iki, üç demeden, beş kovayla Mahfiruz'un kendisine gelmesini sağlamaya çalıştılar.Kısa bir süre sonra, Ahmed geldi. Ahmed'in gelmesiyle herkes eğilip, selama durdu. Koridorda Mahfiruz'un yerde baygın bir şekilde yattığını gören Ahmed, kükreyişiyle herkesi korkuttu.
"Bunu, kimin yaptığını bilmiyorum! Lâkin, oğlum Osman'ın anası olan Başhasekim Mahfiruz'a bir şey olur ve oğlum anasız kalırsa, hepinizi diri diri çuvalın içine koydurup, denize attırırım!"OCAK 1610
Sarayda on bir ay, kimse farketmeden geçiverdi.
Kösem, iki ay önce beşinci çocuğunu doğurmuştu. Yine bir kız çocuğuydu ve dördüncü kızının ismi "Hanzade" olmuştu.
Sultan Ahmed Cami'nin temelini atma töreni, aylar önce yapılmıştı.
Zehirli kına olayından sonra Mahfiruz'un saçları bir hayli dökülmüştü. Tamamen kel kalmasa da, başının çoğu yerinde oluşan kellikler, gözle görülür cinstendi. Başının derisini, uzaktan bakan insan bile görürdü. Lakin Mahfiruz yılmıyor, şifalı otlarla eski saçlarına kavuşmanın çaresini arıyordu. Zaten on bir aylık süre zarfında da dairesinden hiç çıkmamıştı. Olayı da uzatmamış, kendince örtbas etmişti.Mahfiruz, dairesinde başkalfası Melike ile otururken kara kara düşünceler halindeydi.
"Bu sabah, Hünkârımızdan izin aldım. Büyük Valide Safiye Sultan'ı görmeye gideceğiz, Melike."
"Hayır Olsun, Sultanım. Mühim bir şey yoktur inşallah."
"Kösem ve Halime! Onlar koydurttu, o zehri kınaya! Onlar yüzünden saçlarım döküldü!"
"Ama Sultanım... Ben demiştim intikam alalım diye, lakin siz beklemek istediniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...