Aradan birkaç gün geçmişti. Kösem'in emriyle kaçırılan Mahfiruz, kapatıldığı yerden serbest bırakılmıştı ve Topkapı Sarayı'na geri dönmüştü.
Safiye, boğazına hançer dayatan Kösem'e boyun eğmeyip, sarayda kalmaya devam etmişti.Kösem ise, Mahfiruz ve Safiye'ye yaptıklarının gizli kalması ve Ahmed'in öğrenmemesi için gerekli tedbiri çoktan almıştı. Oğlu Mehmed'in kaçırılma olayının, Mahfiruz'un bir oyunu olduğunun kanıtını bulmuş ve bu şekilde Mahfiruz ile Safiye'yi susturmayı başarmıştı.
Mahfiruz ve Büyük Valide Safiye, susmuştu susmasına ama bu sessizlikleri, hayra alâmet değildi. Sarayda ne zaman bir sessizlik olsa, mutlaka bir bomba patlardı. Belli ki Mahfiruz ile Safiye, Kösem'e saldırmak için hazırlanıyorlardı.
Saraydaki savaşın, kaldığı yerden devam edeceğinin bir belirtisiydi bu sessizlik.EYLÜL 1611
Kösem Sultan'ın dairesinin kapısı usulca açıldı. Altın kaplamalı büsbüyük aynasından saçlarını tarayan Kösem, hayli asil görünüyordu. Bilmeyen biri, onun beş çocuk annesi olduğunu anlayamazdı. Yirmi bir yıl görmüş bu kadının güzelliği ve çekiciliği, saraydaki cariyelerin dedikodu konusu olmuştu."Sultanım, emrettiğiniz üzere kadını bulduk."
"Hangi kadın?"
Kösem, başta anlamadı fakat sonradan anlayınca başıyla işaret etti.
"Haa, şu kadın! Anladım! Malum, yerin kulağı var bu sarayda! Adını anmamak lazım! Kimse duymamalı! Nerede kadın?"
"Huzura kabul beklerler, Sultanım."
"Söyle Zümrüt! Gelsin!"Zümrüt'ün kadına seslenmesiyle kadın, daireye girdi. Ürkütücü bir tipi vardı bu kadının. Kılığı âdeta bir büyücüyü andırıyordu. Yaşlı olmamasına rağmen saçındaki akların sebebi, anlaşılır değildi.
"Gel! Yaklaş!" dedi Kösem, kadına.
Bunun üzerine kadın, Kösem'e yaklaştı."Zümrüt! Kapıyı kapat!"
Zümrüt de kapıyı kapattıktan sonra Kösem, esas mevzuya geldi.
"Evvela kadın! Burada konuşulanlar, burada kalacak! Bu kapının ardına çıktığın an, burada yaşananları unutacaksın! Ağzını açıp da ötersen, dilini kestiririm senin!"
"Nasıl emrederseniz Sultanım. Siz merak buyurmayın. Ağzım, sıkıdır."
"Alâ. Madem öyle, iyi dinle beni!"Divandan doğrularak ayağa kalkan Kösem, sözlerine devam etti.
"Duyduk ki gebe kalamayan kadınların dertlerine şifa olurmuşsun. Biz, böyle şeylere inanmayız esasında. Her şeyi veren, Allah'dır. Lâkin bizim derdimiz öyle büyük ki seni çağırtmaktan başka çaremiz kalmadı."
"Nedir derdiniz Sultanım? Bildiğim üzere, Padişah'a beş evlat verdiniz.""Doğrudur, beş evlat verdim Sultan Ahmed'e. Bir şehzade, dört sultan verdim."
Biraz bekledikten sonra Kösem, can alıcı sözü söyledi.
"Lâkin yıllardır, rahmime oğlan düşmez oldu! Mehmed'ten sonra üst üste dört kız doğurdum! Tam altı yıl kadın! Tam altı yıldır bekliyorum bir şehzade daha doğurabilmek için! Bu sarayı bilirsin! Ne kadar çok sehzaden varsa, o kadar kıdemin artar! Sırtın, yere gelmez! Hayatta kalabilmek ve savaşabilmek için ne kadar çok şehzade doğurursak, bizler için o kadar iyidir!""Sultanım, doğru dersiniz. Lâkin ben rahminize düşecek bebeğin cinsiyetini belirleyemem. Allah bilir. Lâkin muska, dua yazarım."
"Muska, dua ya da gerekirse büyü! Büyüyü bile göze aldım artık! Beklemeye sabrım kalmadı! Sultan Ahmed, benden uzaklaşacak diye korkar oldum! Ne yapsın ki kendisine şehzade veremeyen hasekiyi? Bundan mütevellit, ne yapacaksan yap kadın! Yıllardır bekliyorum! Lâkin olmuyor! Bir türlü şehzade doğuramıyorum!"
"Allah'ın izniyle, rahminize oğlan düşecektir Sultanım. Muradınıza ereceksiniz Sultanım."Bunun üzerine kadın, çıkardığı kağıtların üzeinde yazan ayetlere bakarak dualar okumaya başladı.
"Muska mı yapacaksın kadın?"
"Hem muska, hem de derdinize derman olacak bir şifa suyu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...