Bölüm 27|"Dökülen İlk Kan, Cinayet"

877 75 216
                                    

MART 1614
Sırca Köşk'ün yıkık dökük duvarları arasında elinde bir kandille ilerliyordu Halime. Elindeki kandil, ışık kaynağıydı ve onun sayesinde bir nebze olsun önünü görebiliyordu.

Kafasını sol tarafa çevirmesiyle korkudan çığlık atması bir oldu.
Gölgeler! Duvardaki gölgeleri görmüştü. O kadar ürkütücüydü ki az daha bayılıverecekti. Neyse ki kızı Dilruba, onu sakinleştirdi.
"Şşş. Validem, korkmayın. Bizim gölgelerimiz onlar. Sessiz olun" diye fısıldadı Dilruba.

Ürkütücü koridorlarda ilerlemeye devam eden Halime ve kızı Dilruba, biraz sonra duyacakları ayak sesleriyle daha da korkacaklardı.
"Aman Dilruba! Yaptığımız iş, iş değil! Gecenin bu vakti, karanlıkta, yaptığımıza bak!"
"Ne yapalım validem?" diye validesine sual etti Dilruba.
"Başka çaremiz var mı? Kardeşim Mustafa'yı başka nasıl göreceğiz? Unuttunuz mu? Mustafa'yı görmemiz yasak!"

Yasak! Bu kelimeyi duyunca Halime'nin içi cız etti. Evladına hasret, biçare anaydı o. Kafes usulü diye evladını hapsetmişlerdi. Yeni kanun, yeni düzen böyle, demişlerdi.
"Kahrolsun Ekber ve Erşed!" dedi içinden Halime.
"Evladıma hasret yaşayacaksam, iktidar bana hiç uğramasın! Ne yapayım saltanatı, kudreti?"

"Mustafa'yı en son gördüğümüzde hâli, hâl değildi. Düzelmiştir inşallah."
Bu söz üzerine Dilruba, çaresiz bir bakış attı validesinin gözlerine. Bu bakışın altında çok şey yatıyordu. Dile getirilemeyen sözcükler, bu bakışla anlatılıyordu aslında. Validesinin yüzüne karşı, "Ne düzelmesi? Ne düzelmesinden bahsediyorsun sen valide? Deli senin oğlun, deli! Deli Mustafa o! Kabullen artık oğlunun deli olduğunu, delinin anası!" diyemediği için susmakla yetindi.

O sırada, ayak sesleri işitildi. Birileri, Halime ve Dilruba'ya yaklaşıyordu. İyice korkuya kapılan Halime, adımlarını yavaşlattı.
"Kim o? Kim var orada?" diye sual etti. Lâkin cevap alamadı.
"Kimsin sen?" diye ikinci kez sual etti. Lâkin yine cevap alamadı.

Olduğu yerde kalakalan Halime, kızı Dilruba'yı dinlemeksizin yaklaşan ayak seslerine kulak veriyordu.
"Validem! Gidelim! Ne bekliyorsunuz? Duymuyor musunuz ayak seslerini?"
"Sus Dilruba, sus!"
Birden ayak sesleri durdu. Yüzünü aydınlatan kandili tutan Halime'nin elleri, titremeye başladı. İşte, o anda! Tam da o anda, omzuna bir elin dokunduğunu hissetti Halime!

Korkudan bayılacak haldeydi. Öyle bir çığlık attı ki köşkü salladı. Dilruba ise validesinin arkasına saklanmaya çalışıyordu. Yirmi yaşında olsa da korktuğu zaman, her daim validesine sığınırdı.

Sonra, bir ses daha işitildi.
"Korkmayın, benim!"
Bu, oydu! Onun sesi! Mustafa'nın hizmetindeki kalfalardan biri! Halime ne zaman gizlice Mustafa'yı görmeye gelse, bu kalfa yardım ederdi ona. Elbette, rüşvet karşılığında. Zaten Osmanlı'da rüşvetin çözemeyeceği pek az sorun vardı. Bu kalfa da rüşvet karşılığında, Halime'nin buraya geldiğini gizli tutuyordu.

"Ne diye ürkütücü ürkütücü yaklaşıyorsun? Ödümüzü kopardın!" diye diklendi Halime.
"Aman Sultanım, ağzınızı yormayın da altın keselerini çıkarıverin bir an evvel!"
Dilruba, "Sen nasıl konuşuyorsun öyle? Hadsiz!" diye bağırsa da Halime, kızını susturdu. Ardından, dolgun göğüslerinin arasına sıkıştırdığı altın keselerini çıkarıp kalfanın eline uzattı.
"Al! Götür şimdi bizi oğluma!"

Rüşvetini kapan kalfa, heyecanla Halime ve Dilruba'yı, Mustafa'nın hapsedildiği daireye götürüyordu.
"Ee Sultanım, buraya geldiğinizden haberi var mı?"
"Kimin?" dedikten sonra kaşlarını çattı Halime.
"Kimin olacak? Kayınvalideniz Safiye Sultan'ın! Malum, onun da adamları pek uğrar oldu bu köşke! Mazallah, ağzımdan bir şey kaçırırsam, mahvolursunuz!"

Kanlı İktidar: KösemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin