"Ölüyor! Safiye Sultan ölüyor!"
Tam da bu cariyenin dediği gibiydi her şey! Safiye Sultan, ölüm döşeğinde âdeta can çekişiyordu. Son nefesini bir türlü veremiyor, kıvranıp duruyordu yatağında.
"Sultan Hanımım, Büyük Valide Safiye Sultan yatağında can çekişiyor diyorlar!" diyerek Kösem'in dairesine girdi Zümrüt.
Böyle bir habere hazırlıklı olan Kösem, hiç bozuntuya vermedi.
"İlahi adalettir işte bu! O kadar günahın bedelini başka nasıl ödeyecekti sanki? Öyle değil mi Zümrüt?"
"Öyledir Sultan Hanımım, öyledir."Biraz duraksadıktan sonra sözlerine devam etti Zümrüt.
"Sultan Hanımım, benim buraya geliş sebebim farklı aslında."
"Nedir geliş sebebin?"
"Safiye Sultan... Son nefesini vermeden evvel sizi görmek, sizinle hesaplaşmak istiyormuş."Bunu duyan Kösem, biraz şaşırdı.
"Ne demek şimdi bu? Yoksa onu bizim zehirlediğimizi biliyor mu? Malum, aylar evvel yemeklerine öldüren zehir koymaya başlamıştık."
"Orasını bilmem. Lâkin gidip bir konuşun derim. Yine de siz bilirsiniz."Biraz düşündükten sonra Zümrüt'e hak verdi Kösem.
"Öyleyse gidelim, torun katili olan Safiye Sultan'ın yanına! Nasıl can çekişiyormuş, bir de biz görelim!"İhtiyar sultanın dairesine gelmeleri çok olmadı. Daireye adım atar atmaz, Safiye Sultan'ın haykırışlarını duydular. Kadın, gerçekten de azap çekiyordu!
Lâkin nedense Kösem'i görünce inlemeleri kesildi. Belli ki düşmanına karşı aciz görünmek istemiyordu. Sıktı dişini ve Kösem'i yanına çağırdı.
"Gelesin yanımıza!"Acıyan gözlerle Safiye'ye yaklaştı Kösem. Safiye, Kösem ile yalnız kalmak istediğini belirterek el işaretiyle dairedekileri çıkarttı. Ardından, esas mevzuya girdi.
"Sen! Sen öldürdün beni!"
Evvelâ cevap vermedi Kösem.
"Konuş bre hain! Hesap ver! Canımızı alacak kadar cesaretin varsa, hesap verecek kadar da olmalı!"Nihayet dayanamayarak dilindeki zehirli sözleri dökmeye başladı Kösem.
"Esas hain ben değil, sizsiniz!"
"Ne demek bu? Ne diyorsun sen?"
"Siz... Siz torun katilisiniz!"
"Bre şeytan kadın! Bre zehirli yılan! Sen kim oluyorsun da..."Sözünü bitiremedi Safiye. Zira Kösem, eliyle ihtiyar kadının ağzını kapatıp susturdu. Hemen sonra, kulağına eğildi ve can alıcı sözünü söyledi.
"Siz yalnızca bir padişahı değil, aynı zamanda benim sevdiğim adamı da öldürdünüz."Bu sözü duyan Safiye, birdenbire hüzünlenip gözyaşı akıtmaya başladı.
"Asıl siz hesap verin! Neden öldürdünüz Sultan Ahmed'i? Neden?"
"Ben... Halime'nin dolduruşuna geldim..."
"Halime Sultan ha! Siz merak buyurmayın, onun da zamanı var! Zamanı gelince o da sizin gibi can çekişe çekişe ölecek!"Safiye'nin gözünden akan yaşlar, pişmanlığının bir göstergeseydi aslında. Lâkin yine de kendinden ödün vermiyordu. Kösem'i haklı bulsa bile kendini savunmaya başladı.
"Torunum Sultan Ahmed ölmeyi haketmişti ama!"
"Susun!"
"O beni bu saraya sürgün etmişti!"
"Susun dedim size, susun!"
"Yıllarca bu yıkık dökük sarayda kaldım! Haketti ölmeyi, haketti!"
"Sus dedim sana, sus! Laftan anlamaz mısın bre ihtiyar?"Daha fazla kendini tutamadı Kösem. Kendini âdeta kaybetti ve Safiye'nin boğazına yapıştığı gibi kadını boğmaya başladı.
"Utanmadan bir de kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun! Ölmek bilmeyen ihtiyar seni! Geber artık, geber!"Zaten can çekişen Safiye, boğazının sıkılmasını engelleyemiyordu.
"Daha fazla yaşayıp da canımı yakmana gerek yok! Sen çoktan hakettin cehennemi!"
"Bı... Bırak..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...