Ertesi sabah, İstanbul'un bütün camilerinde Valide Handan Sultan'ın selası okundu.
Naaşı, Topkapı Sarayı'na getirildi ve öğlene doğru haremden tabutu çıktı.
Ahmed, validesinin ölüm haberini alınca kahroldu. Onun ölümünden kendini suçlu tuttu ve derin bir yasa boğuldu.
Halime, ezeli düşmanının ölümüne sevinirken, Fahriye ise bu ölümde kendisinin de payı olduğunu düşünerek vicdan azabı çekiyordu.Mahpeyker, simsiyah kıyafetleri ve başındaki siyah başörtüsü ile padişahın dairesine geldi ve kapıdaki hasodabaşına yaklaştı.
"Hünkârımız ile görüşmem icap eder. Söyle kendilerine."
"Bağışlayın sultanım. Hünkârımız, hiç kimseyle görüşmek istemiyor."
"O vakit sen hiç kimseyi alma. Zira, ben hünkârımızın gözünde hiç kimse değilim."Mahpeyker, hasodabaşını atlattı ve zorla daireye girdi.
"Ahmed?"
"Çık dışarı Mahpeyker!"
"Ahmed, yapma böyle. Senin acın, benim acım."
"Validemi ölüme ben gönderdim! Benim yüzümden! Dayanamadı ve vefat etti! Onu, son bir kez bile görmeye gitmedim!"
Mahpeyker, içtenlikle Ahmed'e sarıldı.
"Senin bir suçun yok Ahmed. Sen bilemezdin böyle olacağını."
Ahmed, gözyaşlarına boğuldu. Mahpeyker'in gözü önünde bir cihan padişahı ağlıyordu.Handan'ın ölümünün kırkıncı gününde haremde mevlüd okutuluyordu.
Fahriye, Mahpeyker, Halime ve Halime'nin kızı Dilruba, haremde baş köşede oturuyorlardı.
Mahpeyker'in aniden sancılanmasıyla herkes şaşkına uğradı. Fahriye, hemen hekim kadınları çağırttı ve doğum için Mahpeyker'i dairesine götürttü.Akşam olduğunda, Ahmed yeni doğan bebeğine isim vermek üzere Mahpeyker'in dairesine geldi.
Bebeğini, kucağına aldı ve öptü.
Mahpeyker, yataktan doğruldu.
"Dünyalar güzeli bir kızımız oldu Ahmed. Mehmed'den sonra bir kızımız oldu."
"Kızıma, aylar evvel vefat eden halam Ayşe Sultan'ın adını vereceğim."Mahpeyker, duraksadı. Aklına yıllar evvelki Ayşe Sultan'ın konağındaki hizmetçilik günleri geldi. Tüyleri ürperdi. Az çekmemişti o konakta. Bir de Ayşe Sultan'ın oğlu Mehmed vardı. İlk aşkıydı Mahpeyker'in. Lâkin, Mahpeyker onu unutalı yıllar olmuştu.
MART 1606
Mahpeyker'in kalfaları, yaşına yeni giren Şehzade Mehmed ve henüz üç aylık olan Ayşe Sultan ile ilgileniyordu.
Mahpeyker, başkalfası Emine'ye seslendi."Emine! Çabuk gel buraya!"
"Bir şey mi arzu ettiniz sultanım?"
Mahpeyker, divanı işaret ederek Emine'ye oturmasını söyledi. Sonra, devam etti.
"Valide Handan Sultan, aylar evvel vefat etti. Kaideler gereği, haremi padişahın başhasekisinin yönetmesi gerekmez mi? Lâkin, haremi hâlâ Fahriye Sultan yönetiyor. Sen bilirsin bu kaideleri."
"Elbette sultanım. Eğer bir Valide Sultan yoksa haremi başhaseki yönetir. Lâkin, eğer evli olmayan bir hanım sultan varsa, o da yönetebilir. Malum, Fahriye Sultan dul."
"Başhaseki Mahfiruz sürgünde olduğuna göre, haremi yönetmek benim hakkım" diyen Mahpeyker, sinsice gülümsedi.FAHRİYE SULTAN'IN DAİRESİ
Fahriye'nin kalfası, elinde bir mektupla sessizce daireye girdi.
"Sultanım, Lala Mehmed Paşa'dan mektup geldi."
Fahriye, kahvesini bıraktı.
"Ver çabuk, ver. Gizlice getirdin değil mi? Kimse görmedi inşallah" diyen Fahriye, mektubu okumaya başladı. Mektupta şu sözler yazıyordu:
"Ey benim deniz gözlü Fahriye Sultan'ım. Bilirim, bizim aşkımız imkansızdır. Sen bir hanım sultansın, bense bir sadrazam. Lâkin, altın sarısı saçlarını gördüğüm ilk günden beri, yanıp kavrulurum. Bu akşam hasbahçeye gelesin de, son bir kez hasret gidereyim. Seni, canından çok seven Lala Mehmed Paşa'nın bu mektubunu zinhar geri çevirmeyesin."Fahriye, mektubu sandığına koydu. Bunu gören kalfası söze girdi.
"Aman sultanım, mektubu yakıp yok etmeniz icap eder. Allah muhafaza biri okursa, Paşa'nın kellesi gider, siz de sürgüne gidersiniz."
"Ne diyorsun sen? Kim cürret edebilir benim sandığımı kurcalamaya? Zaten, Paşa ile aramızdaki aşkı bir sen biliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı İktidar: Kösem
Historical FictionOn bir yaşında ailesinden koparılmasıyla hayatın acımasız olduğunu öğrendi Nasya. On beşindeyken Padişah'a çocuk verdi, oysa kendi çocuktu daha. Lâkin artık padişahın sevdalısı, Al-i Osman'ın Mahpeyker Kösem'i olmuştu o. Kösem olmak kolay değildi. V...