Bölüm 32|"Kış Başlıyor"

869 48 262
                                    

Ölüm sahnesine gelince isterseniz yukarıdaki müziği açabilirsiniz. (Sezen Aksu - Ne Ağlarsın?)

Yatsı ezanından sonra apar topar sarayın mahzenine inen Azize Kalfa, orada fısıltılar duyunca birden ürkmeye başladı. Evvela, oradan ayrılmak istedi lâkin merakı, korkusundan önce geldi.

Usulca fısıltıların geldiği yöne doğru ilerledi. O ilerledikçe fısıltıların sesi daha da yükseliyordu. Biraz sonra, konuşan kişilerin, Padişah Ahmed'in üvey kardeşi Dilruba Sultan ve zevcisi Davud Paşa olduğunu anladı.

Hiç aldırmadı. Onları dinlemeye devam etti. Ne konuştukları anlaşılmasa da az çok bir şeyler anlıyor gibiydi.
Kulaklarını biraz daha kabarttıktan sonra, konuşulanları net bir şekilde anlamaya başladı.

"Dediğim gibi, her gece bir damla damlatılacak."
"Bir damla zehrin ne etkisi olur ki Dilruba Sultanım?"
"Bizim istediğimiz de bu! Yavaş yavaş ölecek!"
"Ya yakalanırsak? Ne ederiz o vakit Sultanım?"
"Yıllardır beklediğim yeter Davud! Sultan Ahmed, benim kardeşimin delirmesine sebeb oldu! Mustafa'yı yıllarca dört duvar arasına hapsetti! Bu yaptığının bir hesabı olacak elbet! Onun cezası ölüm!"

Duydukları karşısında dili tutulan Azize, "Tövbeler olsun!" diye içinden haykırdı. Eli ayağı titremeye başladı. Gözlerinden ateşler fışkırıyordu. İçinden çığlıklar atıyor, fakat bunu dışa yansıtmıyordu.

Ne demekti bu şimdi? Padişah'ı mı zehirleyeceklerdi yoksa? Ama Padişah'ı zehirlemeye nasıl cürret edebilirlerdi?
"Ediyorlar işte! Padişah'ın canına kast ediyorlar! Duymadın mı ne konuştuklarını? Padişah'ı zehirleyeceklermiş!" diye içinden haykırmaya devam ediyordu.

Ne yapacağını düşünürken, elindeki tatlı tabağı birdenbire yere düştü. Tabağın yere düşmesiyle, Azize'nin kalbinin küt küt atması bir oldu. Bu sırada, tabağın sesini duyan Dilruba da bir hayli tedirginleşmeye başladı.

"Ne sesiydi o Davud? Yoksa konuştuklarımızı biri mi duydu?"
"Vallahi Sultanım, eğer biri duyduysa, vay halimize!"
"Ağzına hayıra aç be adam! Git de bir bak bakalım, ne sesiymiş o?"

Dilruba'nın son sözünü duyan Azize, hemen koşturmaya başladı. Bir yandan nefes nefese koşturuyor, bir yandan da, "Bir şey duymadım ben!" diye bağırıyordu.

Dilruba'nın da Azize'yi farketmesi geç olmadı. Kızı görünce hemen, "Azize bu! Mahfiruz Sultan'ın başkalfası Azize! Yakala şunu Davud!" diye bağırdı.

Ne kadar ettiyse, Davud Paşa'nın elinden kaçamadı. Erkek gücüne nasıl dayanabilirdi ki?
Örgülü saçlarından tuttuğu gibi kızı yere serdi Davud. Karşısındaki adamın yüzünü gören Azize, daha da korkmaya başladı. Korkunç bir yüzü vardı adamın. Boşuna Kara Davud Paşa demiyorlardı bu adama.

Hemen sonra, Dilruba da yanlarına geldi. Dilruba'nın geldiğini gören Davud, kızı tokatlamaya başladı. Bir süre sonra, ağzı burnu kan içinde kalan zavallı Azize, gözyaşlarına boğulmaya başladı.

Dilruba da hemen kızın kulağına eğildi.
"Zavallı Azize! Akıllı olsaydın da bizi dinlemeseydin! Sen kim, bizi gizli gizli dinlemek kim?"
"Affedin Sultanım! Yalvarırım, acıyın bana!"
"Zinhar af yok! Öleceksin! Kimse bulamayacak leşini!"

Gözlerini Davud'a çevirdikten sonra Dilruba, korkunç bir emir verdi.
"Emrediyorum! Derhal bitir şu çiyanın işini!"
Emri alan Davud Paşa, hançerini çıkardığı gibi kızın boğazına sapladı. Yavaş yavaş, acı çektire çektire, zavallı kızın kellesini, bedeninden ayırdı.

Ortalık, kan gölüne dönmüştü şimdi. Zavallı Azize'nin kanları, her yere sıçramıştı. Kızın boğazını kesse de hıncını alamayan Kara Davud, "Bizi dinlemek ha? Keseyim kulaklarını da bizi dinlemenin ne demek olduğunu anla!" dedikten sonra, kızın kulaklarını da kesti.

Kanlı İktidar: KösemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin