"Gerçekten de gitmek zorunda mısın?"
"Bunun gerekli olduğunu biliyorsun." diye yanıtladım Arthit'i belki de yüzüncü kez. Dudaklarını bir çocuk gibi büküp ağırlığını tek ayağına vererek kapının kirişine yaslandı.
"Sana katılmıyorum. Artık mükemmel bir askersin." Yaptığım işe ara vermeden ters bir bakış attım ona.
"Bu yorumunu duymazdan geleceğim."
"Gitmek için bahane arıyor, bırak." diye araya girdi Yavuz neredeyse bağırarak. Fırlatırcasına elindeki çantayı eşyalarımı doldurmam için yanıma bıraktı. "O Ryujin sürtüklerine bu kadar meraklı olduğunu bilseydim baştan bakmazdım yüzüne."
"Seninki kadar düşük bir çenem olsaydı böyle büyük laflar etmezdim." Gözleri adeta kor gibi parladı.
"Senin canın dayak istiyor herhalde."
"Geçen seferki gibi mi?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Önce tehditkar bir adım attı bana doğru. Sonra gözle görülür bir efor harcayarak kendine engel oldu ve küfürler yağdırarak odadan ayrıldı.
"Artık sinirlenmiyorsun bile, eski Ige'yi özledim." Arthit'in homurdanmasına aldırmadan kılıcımı parlatmaya devam ettim.
3 yılda değişen tek şey görünüşüm olmamıştı, evet. Artık daha sakin, daha temkinli daha olgun biri olmuştum. Etrafımdakiler inanılmaz derecede hızlı ilerleme gösterdiğimi düşünüyorlardı. Bir prenses olarak değil, dövüşmek için doğduğumu söyleyen bile vardı. Bu durum gururumu okşuyordu elbette. Dövüşürken kendimi huzurlu ve öz güvenli hissediyordum. Fakat bunun nedeni şans ya da yetenek değildi. Çok çalışmıştım. Tüm gücümle, vazgeçmeden, elimden gelenin çok daha fazlasını yaparak diğerlerinin bulunduğu noktaya yetişebilmek için her şeyimi ortaya koymuştum.Birçok kere bırakmayı düşünmüştüm, Michael'ın eğitimleri hem zihinsel hem de fiziksel olarak çok yıpratıcıydı fakat ailemi ve bana inananları koruyabilme olasılığı bana hep güç verdi. Tanrının bana bahşettiği muazzam bir güç vardı ve bu gücü en iyi şekilde işlemek benim görevimdi.
Sonuç olarak bulunduğum noktadan memnundum. Artık dövüştüğüm kişiler Yorgo,Yavuz, Alexis hatta şanslıysam Michael oluyordu. Bir zamanlar hayalmişçesine baktıklarımdan biri olmuştum artık.
Fakat yanlış olan bir şeyler vardı. Çok yanlış şeyler.
İlk ortaya çıktığından bu zamana kadar Kayra'nın alevlerini bir daha o güçte kullanamamıştım. Hipnoz yeteneğim muazzam ölçüde gelişmişti, evet ama büyüm geliştikçe Kayra beni daha da sinsice ele geçiriyormuş gibi hissediyordum. Artık krizlerim yoktu, şiddetli baş ağrılarım yoktu, dengesiz ruh hallerim de yoktu.
Bununla birlikte mutluluğum, heyecanım, korkum da yoktu. En son ne zaman bir şeye üzüldüğümü hatırlamıyordum. Ya da ne zaman kahkaha attığımı. Ne kadar kışkırtırlarsa kışkırtsınlar, hiçbir şeye sinirlenmiyordum. Kayra gelişen büyümün karşılığında insanlığımı ellerimden çekip alıyordu sanki.
Bu yüzde Ryujin Sarayına gidiyordum. Her ne kadar fikirden durumdan hoşlanmasam da tıpkı dövüşü öğreneceğim yerin Michael'ın yanı olması gibi büyü için de diğer Ryujinlere ihtiyacım vardı. Kayra'nın mavi alevlerinin kudreti beni ikileme düşürüyordu, önlenemez mutlak güç kontrol edilemezdi fakat içimdeydi, oradaydı bunu biliyordum.Orada öylece durması ve hiçbir şey yapamamam beni daha çok delirtiyordu. Sanki şu ana kadar yaptığım her şey boşaymış gibi.
Beni anlayan tek kişi Michael olmuştu. Diğer herkes çıldırmış gibi karşı çıkarken Michael hiçbir yorum yapmadan bir süre yüzüme bakmış, sonrasında ise hazırlanmamı söylemişti. Kararımı çoktan verdiğimi görmüştü elbette. Burayı ne kadar sevsem de, ayrılmak ne kadar zor olsa da Ryujinlere gitmek zorundaydım.
Ben sıradan biri değildim, Ryujin'dim. Sıradan bir üstün ırk olarak burada sonsuza kadar yaşayabilirdim fakat yüzlerce kişinin kaderi ellerimdeyken öylece korkularıma yenilip burada saklanamazdım.
"Ben hazırım." dedim en az büyüm kadar değer verdiğim kılıcımı belimdeki kınına sokarken. Arthit'in ve beni izleyen diğerlerinin bakışları altında alan çıktım. Yavuz ve Yorgo'nun da içinde bulunduğu yedi asker,tam zırh kuşanmış bana bakıyordu. Sorgulayan bakışlarımı Michael'a yönlendirdiğimde omuz silkti. Yorgo kollarını göğsünde birleştirerek öfkeli bir bakış attı.
"Yolda fikrini değiştirip geri dönmek istersen engel olmak için geliyoruz.Buradan çıkarsan bir daha geri dönemezsin." Gülümseyerek omzunu sıvazladım.
"Endişelenme, Yorgo. Başınıza iş açmayacağım." Kendi dilinde bir şeyler homurdanarak omzunu elimden kurtardı. Diğer herkes bana Yorgo'nun baktığı gibi bakıyordu. Öfkeli, ihanete uğramış ve üzgün.
Onları anlıyordum. Oraya gidiş amacımı biliyorlardı ve bundan başka bir yol olmadığını bilmek onları da deli ediyordu. Fakat ne yazık ki elimden gelen hiçbir şey yoktu, doğru olanı yapmak zorundaydım.
"Ige." dedi Michael durgun bir sesle. Her zamanki yerinde oturmak yerine önüme kadar gelmiş, yüzünde neredeyse şefkatli sayılabilecek bir ifadeyle gözlerime bakıyordu.
Gitmemi istemiyordu.
Bunu böylesine net hissetmek yüreğimi burktu. Bir şey söyleyemeden bakışlarına karşılık verdi.
"Sana bir şey olmasına izin verme. Beni anlıyor musun?" Sesindeki kırılganlık gözlerimin dolmasına neden oldu. Antonie'nin bana üstün ırk dilini öğretmemiş olmasını dilerdim. O an, Michael'dan yayılan tüm duyguları okuyabiliyordum. Ben ona teyzemden kalan tek hatıraydım ve beni kendi elleriyle öldürüldüğü yere göndermek zorunda kalıyordu. Bu durumun her anından nefret ediyordu, gitmeme engel olmamak için kendini zorluyordu. Michael'ı daha önce hiç bu kadar yoğun bir duygusallıkta görmemiştim. Ona bunu yapmaya hakkım yoktu. "Olduğun kişiden sakin vazgeçme. Sana söyleyeceğim tek şey budur." Hızla başımı salladım. Emrini yerine getirmeye,olduğum kişiyi geri kazanmaya gidiyordum.
"Aileme iyi bakın lütfen. Bir de..." Tüm cesaretimi toplayıp daha önce hiç yapmadığım, hatta aklıma bile gelmeyen bir şeyi yaptım. Michael'a sımsıkı sarıldım.
Babama sarılmak gibiydi. Üç yıldır göremediğim, sarılamadığım, saçlarımı okşayamayan babamın güven veren sıcak göğsüne sarılmak gibi. Sonsuza kadar sürmesini dilediğim bir andı.
Fakat hemen bırakmak zorunda kaldım. Biraz daha uzun sürerse kararımdan vazgeçip ailemin yanına, Avustralya'ya arkama dahi bakmadan kaçacağımdan korkumuştum. Onlarla birlikte ölme düşüncesi biran için oldukça güzel gelmişti kulağa. Huzur vericiydi...
"Geri geleceğim." dedim söz verir gibi. Herkese son bir kez bakıp daha emin bir sesle konuştum. "Geri geleceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasy"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...