Bu kadını ellerimle boğacaktım.
Çok az kalmıştı, özellikle mi uğraşıyordu bilmiyordum fakat sabrım git gide tükeniyordu. Askerlerime sinsice yaklaşması yetmiyormuş gibi birde gözünü bile kırpmadan bana hakaret ediyordu. Kralın konuşması Ryujin'i cesaretlendirmiş olacaktı ki düşman yuvasında olmasına aldırmadan böylesine tasasızca davranabiliyordu.
Bir cevap beklercesine bana diktiği küstah gözlerinden bakışlarımı ayırmadan bileklerinden yakaladığım gibi vücudunu duvara yasladım. Elbette rahat durmamıştı, hemen bir karşı saldırıyla karşılık vermeye çalıştı fakat adil bir dövüşle uğraşamayacak kadar öfkeliydim. En tehlikeli silahı olan bacaklarını kıstırıp-kadın tanıdığım en iyi askerlerden daha güzel tekme atıyordu-vücudumu vücuduna yaslayarak duvarla kendim arama hapsettim.
"Ketsushin." diye hırladı öfkeyle gözleri okyanusun koyu bir renk tonuna bürünürken. Yüzünü çevirmesini engellemek için diğer elimle de çenesini yakaladım.
"Hala bir yalanı yaşıyorsun, Ryujin. Değiştiğini sanmıştım ama yanılmışım." Bir şey söylemeden bakmaya devam ettiğinde gülümseyerek çenesini bıraktım. "Kılıç kullanmayı öğrenip yüksek sesle konuşunca insanların sana saygı duyacağını mı zannettin? Ya da kabulleneceğini?"
"Sen saygı görmek için öyle mi yaptın?" diye sordu aşağılayan bir ses tonuyla fakat gözlerindeki tereddütü görebiliyordum. İçimde yanan öfkeyle acımasızca devam ettim.
"Ne yaparsan yap bir şeyi değiştiremeyeceksin, Ryujin. Sadece güzel bir yüz,lanetli bir ruh olarak kalacaksın. Buradakilerin yarısı senden korkuyor diğer yarısı da seni düzmek istiyor, bunun farkındasın değil mi?"
"Peki ya sen?" diye sordu başını sinir bozucu bir şekilde yana eğerken. "Sen de benden korkuyor musun? Ya da bekle...Beni düzmek mi istiyorsun?" Yüzümü buruşturarak geri çekilmek üzereydim ki oyununun son anda farkına vardım. Sinsi şeytan, ona olan nefretimi kullanarak beni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Tehditler savuruyor olması gerekirken davet eder gibi bu sözleri söylemesinin başka bir açıklaması yoktu. Madem oyun istiyordu, oyun nasıl oynanır ona gösterecektim.
Uzanıp başparmağımla dudaklarını okşadığımda gözle görülür bir şekilde irkilince gülümsememe engel olamadım. Kılıç tutarken gözlerinde soğuk alevler yanıyor, bir erkeğin dokunuşuyla tavşan gibi ürküp köşeye siniyordu. Bir önceki dokunuşumda da kontrolünü kaybedip öfkeyle karşılık vermişti. Ryujini yola getirmenin yolu hep aynı yerden geçiyordu fakat bu seferki vaad vermek için değil korkutmak içindi. İlginç bir şekilde kulağa eğlenceli geliyordu. Daha önce dokunuşumdan hoşlanmayan hiçbir kadın olmamıştı, karşı koyabilen de olmamıştı.
Fakat daha önce iki eliyle de kılıç tutabilen bir kadını baştan çıkarmayı denememiştim aynı zamanda. Daha önce beni hayalarımı kesmekle tehdit eden bir kadınla birlikte de olmamıştım.
"Cevabı sen ver, Ryujin. Sence hangisi?" Boş bir bakışla gözlerini kırpıştırdı. Bunu beklemediği belliydi. "Hangisi olmasını umuyorsun?" Öfkelenerek elimden kurtulmaya çalışsa da tutuşumu sıkılaştırıp hareket alanını iyice kısıtlamak için vücudumu iyice onunkine yasladım.
Sanırım bu bir hataydı.
Vücudu çok güzel hissettiriyordu. Diğer Ryujinlere göre kısmen biraz daha dolgun olan vücudu oldukça hoş kıvrımlardan oluşuyordu ve onunkini kaplayan bedenim için oyulmuş gibi cömertçe bedenimi dolduruyordu. Üzerindeki ince beyaz gömleğinin altındaki dolgun göğüslerini görebiliyordum. Kaldı ki göğsümdeki yumuşak baskı yeterince barizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasi"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...