Bölüm 10

349 51 4
                                    

       Soldan sağa sırasıyla Michael, Ige, Valentine ve Sora

                         Biraz eğleneyim dedim,ortaya böyle bir şey çıktı. İyi okumalar ^o^

                                              ********************************************

"Hepsi bu mu?" diye sordum kılıcı, titreyen ellerinin arasında güçlükle tutan askeri süzerek. Yutkunarak kavrayışını sıkılaştırdı. Daha fazlasını yapmak istiyordu fakat vücudu buna izin vermiyordu. "Kılıcımı çekmeye bile değmezsin." dedim bu zavallı haline sinirlenerek. Gururu incinmiş olacak ki bir savaş narası atarak üzerime atıldı. Kelimenin tam anlamıyla umutsuz bir vakaydı. Tek bir hareketle boynunu kırıp diğerlerine döndüm. "Elinizden bu mu geliyor?" Cevap veren olmayınca öfkem daha da arttı. "Her biriniz... Ketsushin Krallığı'nın adına sürülmüş birer lekeden başka bir şey değilsiniz." Yerde yatan askeri yakasından yakalayıp aralarına fırlattım. " Hiç mi gücünüz yok? Gücünüz yoksa hiç mi aklınız yok? Biraz olsun cesaret de mi yok? Sizler mi o lanet Ryujin sürtüğünü buraya getireceksiniz? Sizin gibi işe yaramazlar?"

"O halde Efsanevi Kurenai ve adamlarının kıçınız siz tekmeleyin, Prensim. " diye araya girdi Sora rahat bir ifadeyle. Diğerleri bu yaptığına inanamazmış gibi Sora'ya, Sora da meydan okuyan bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Tek başıma hepinizin yapabileceğinden çok daha fazlasının üstünden gelirim, asker." Tek kaşımı kaldırdım. "Denemek ister misin?"

"İşe yaramaz korkağın tekiyim, nasıl cüret edebilirim ki?" Haddini bilmez velet! Nerede durması gerektiğini asla bilmiyordu.

"İkinci bir emre kadar hiçbiriniz göreve çıkmayacaksınız."

Uyarı dolu bakışlarımla son bulan bir homurdanma oldu. Bu halde hiçbir yere gitmeye hakları yoktu, görevleri oyun oynayacakları tatil zamanları olarak görüyorlardı herhalde. Herkesi dağıttıktan sonra odama döndüm. 

Kapıyı açıp da vücudunun mümkün olan her yerini ifşa eden bir kıyafetle yatağımda yatan Miranda'yı görünce zaten gerilmiş sinirlerim iyice kopma noktasına geldi. Olabilecek en yanlış zamanı seçmişti.

"Bir daha odama girmeni istemiyorum,Miranda." Saçlarını çarşafların üstüne salarak cilveli bir bakış attı.

"Bu kadar ketum olmana gerek yok, Prensim. Rahatla biraz." Burnumun kemerini sıktım.Bağırmamalıydım, sinirlenmemeliydim. Eşyalarıma izinsiz dokunuyor olsa da kendime hakim olmalıydım. Süzülür gibi ayağa kalkıp yanıma sokuldu. "İzin ver rahatlamana yardımcı olayım."

Üzerimde dolaşan elini kavradım. Ciddiyetle gözlerinin içine baktım.

"Bunu düşünemeyecek kadar öfkeliyim. Git."

"Olsun, öfkeliyken de oldukça heyecan verici." diye fısıldadı kulağıma doğru.Sıkılmaya başlamıştım.

"Havamda değilim, Miranda. Chlothar geri döndü,ona git." Ela gözleri parladı.

"Ah, bunu bilmiyordum." Odadan çıkmadan önce son bir defa daha şansını denedi. "Gitmemi istediğinden emin misin? Her zaman ilk önce seni tercih ederim, biliyorsun."

"Ekipman odasında." dedim kısaca biran önce gitmesi için. Sonunda omuz silkip odayı terk etti. Lanet okuyarak yatağa uzanmak yerine koltuğa geçtim. Çarşafları değiştirmem gerekecekti.

Kafamda bin bir düşünce dönüyordu. Onlara mı yoksa yeterince iyi olmalarını sağlayamadığım için kendime mi kızmam gerektiğini kestiremiyordum. Bir şeyler yapmalıydım. İşler pamuk ipliğine bağlıydı. Onca yılın sessizliği bozulmuş, herkes kazanan olmak için hamleler yapıyordu. Tek bir yanlışta her şey yerle bir olabilirdi. Dönüşü olmayan şeylere yol açmış olurdum.

SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin