Benim olacaksın.
O kendinden emin yürüyüşüyle uzaklaşmadan önce ondan duyduğum son sözler olmuştu bunlar. Küfür etmek istedim, bağırıp karşı çıkmak, hatta kaybedeceğimi bilsem de saldırmak fakat ne bacaklarım tutuyordu ne de sesim çıkıyordu. Aynı anda tüm duygular beynime hücum etmiş gibiydi. Tam olarak nasıl hissettiğimi kendim de anlamıyordum fakat bir köşeye kıvrılıp ağlamak istiyordum.
Beni elde ettiği an öldürmekten beter edecekti. Her gün işkence edecek, ben acılar içinde yalvarırken karşıma geçip tatminiyet duygusu ile gülümseyecekti. Bunu, gözlerine biran için baksam bile görebilirdim. Nefesimi kesen o gözlerde aynı kana susamışlık vardı hala. Kan arzusu değil, intikam ateşi...
Şu kısacık anda bile beni paramparça edebilmeyi başarmıştı. Bakışları, sözleri, dokunuşları; her şeyi beni korkutuyordu.Bana öldürmeden önce oynayacağı bir böcekmişim gibi bakıyordu. Fakat neden olmam gerekenden çok daha zayıf hissediyordum? Ne üstün ırklarla ilk karşılaştığımda ne Michael beni dönüştürecekken ne de o kilisede böylesine kırılgan hissetmiştim. Bir şekilde olayları kabullenip ileriye bakmayı başarmıştım hep. O adam ise her seferinde beni yerle bir ediyor, karabasan gibi rüyalarıma çöküyordu.
Her yerde Michael'ın adamları vardı, nasıl böylesine rahat olabilirdi? Durumun farkında olduğu için bana zarar vermeyi denememişti bile fakat duyacaklarını bildiği halde beni tehdit etmiş, benim olacaksın demişti.
Elim istemsiz olarak boynuma gitti. Parmaklarının tenimdeki hissini hala hissedebiliyordum. Bir kelebeğin dokunuşu gibi yumuşak ve iç gıdıklayıcıydı. Adeta okşar gibiydi, farklı şartlar altında olsaydı heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi olurdu fakat kalbimin hızlı atmasının nedeni ne yazık ki arzu olmamıştı .Bu kadar kibar olması onu daha da korkutucu yapıyordu. Eve gitmek istiyordum.
Yapamazdım. Şimdi bırakıp gidersem burada geçirdiğim haftalar boşuna olmuş olurdu. Sakinleşip işime devam etmeli, sonrasında gidip sakince Michael ile konuşmalıydım. Evet, doğru olan buydu. Kendime gelmek için derin bir nefes alıp içeri girmeden önce üzerimi düzelttim.
Ellerim başımdaki kedi kulaklarına takıldığında ağlama hissi geri geldi. Bu seferki öfkedendi. Adamın beni tehdit etmesi yetmezmiş gibi bir de dalga geçmişti. Bu halde beni görmesi şart mıydı ki sanki? Bir de kedicik demişti pislik herif. Yumruklarımı kullanmayı öğrendiğim zaman bu kedicik gösterecekti ona bir Wisteria olmanın ne demek olduğunu.
Sabır Ige...Sadece biraz daha sabır.
Kimseye bağırmadan ya da yılışık müşterilerin kafasında bir şey kırmadan kalan vardiyamı bitirmeyi başardım. Neyse ki hafta sonu olmanın verdiği kalabalık sayesinde bir nebze olsun o şeytan kılıklı herifi aklımdan atmayı başarmış, iyice sakinleşmiştim. İş bittiği an da bir saniye dahi beklemeden üzerimi değiştirip eve doğru koşmaya başladım. Kalabalık sokaklarda yapmaman gereken bir şeydi bu biliyordum fakat burada herkes meşguldü, kimse kimseye dikkat etmiyordu. Üstelik yanlarından bir şey geçtiğini fark edene kadar ben çok çoktan gözden kaybolmuş oluyordum. Şuan insanların şüphelerinden çok Michael'a biran önce gitmekle ilgileniyordum.
'Ige? Nereye gidiyorsun böyle alel acele?' diye sordu ormandaki antremanlardan dönen biri, ben duvarı atlayarak aşarken.
'Usta'ya.' diye cevapladım kısaca hızımı kesmeden. Yaklaştıkça heyecan ve gerginlik geri geliyordu. O piçe günün gösterecektim. 'Bana dövüşmeyi öğret!' diyerek Michael'ın odasına daldım. Kayayı bile parçalayabilecek buz gibi bakışlarını okuduğu şeyden ayırıp bana çevirdi. Konuşmasına gerek kalmadan yapmam gerekeni anlamıştım. Dışarı çıkıp kapıyı tıkladım, girmemi söylediğinde tekrar içeri girip biraz ötesinde dizlerimin üzerinde oturdum. 'Bana dövüşmeyi öğret, lütfen.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasía"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...