Bölüm 69

201 43 4
                                    

 Bir haykırış duyuldu.

Hayır, haykırış değildi. Izdırap içindeki birinin çaresiz çığlığıydı daha çok. Tüyleri diken diken ediyor, içimde kulaklarımı kapatma arzusu uyandırıyordu.

Ige'nin sesiydi.

Vücudumun verdiği tepki hızlı olmuştu. Tereddüt dahi etmeden dosyaları bir kenara bırakıp sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Zihnimi bir anda ele geçiren onlarca düşünce ve içimdeki kötü his, kalbimin adeta gümbürdeyerek atmasına neden oluyordu. Ige'ye bir şey olmuştu, çok kötü bir şey olmuştu.

Yolun yarısında hava birden buz gibi oldu. Kalenin duvarlarında dalga dalga yayılan bu hissin kışın soğuğuyla uzaktan yakından bir alakası yoktu. Ölümün soğukluğuydu bu.

Ryujin soğukluğu.

Daha önce hiç böylesine yoğun bir Kayra'ya maruz kalmamıştım. İç güdülerim arkama bile bakmadan koşarak uzaklaşmamı söylüyordu. Kralın kendisinden bile daha korkutucuydu. İçinde hiçbir iyilik, hiçbir ümit yoktu.

Ige...Ona bir şey olmuştu.

Açıklığa ulaştığımda gördüğüm şeye inanamadım. Emin olamadım. Bu Ige'ydi...Ama aynı zamanda o değildi.

Teninin altından şeffaf bir ışık yayılıyordu. Damarlarını, organlarını, vücudunda saklı tüm ayrıntıları görebiliyordum. Kayra, insan vücudunu parçalarken adeta kanat gibi bedenini saran devasa mavi alevler Kayra'nın açtığı yaraları iyileştiriyordu. Dudakları bir şey sayıklar gibi kıpırdıyordu fakat sesler kulaklarıma ulaşamıyordu. Onu duyamıyordum. Oradaydı, Ige'yi görüyordum fakat aynı zamanda orada değil gibiydi. Gözleri kapalı bir şekilde kucağındaki bir şeye sarılmışken, onu büyülü camların ardından izliyordum sanki.

Kalenin duvarlarına konumlanmış asker gözüme çarptı. Oklarını hazırlamışlar, gelecek emri bekliyorlardı. Ben neler olduğunu anlamaya çalışırken komutanlardan biriyle göz göze geldim.

Emir verecekti.

Emir vermek içini elini kaldırırken dehşet içinde Ige'ye doğru atıldım fakat bir şey bana engel oldu.

'Bırak!' diye bağırdım elinden kurtulmaya çalışırken. Ona zarar vereceklerdi, Ige'ye zarar vereceklerdi.

'Gitmemelisin.' diye yanıtladı tanıdık bir ses. Muhtemelen Sora'ydı fakat bunu düşünecek durumda değildi. Gözümün önünde askerler oklarını çekmiş Ige'yi öldürmeye hazırlanıyorlardı. Komutanın elini indirdiğini görünce tüm kuvvetimle Sora'ya yumruk attım. Sendelediğini hissetsem de bırakmamıştı. Tanrım, Ige...Ona bir şey olmasına izin veremezdim. Gözlerimin önünde ölemezdi, beni bırakamazdı!

'Gidersen sen de öleceksin!' dedi neredeyse tükürerek. Umrumda değildi, Ige'ye bir şey olmadığı sürece hiçbir şey umrumda değildi!

Fakat çok geç kalmıştım. Tek bir kelimeyle askerler gergince tuttukları ipleri bırakmış, onlarca ölümcül ok Ige'ye doğru yayından çıkmıştı. Her şeyi öylesine yavaş ve net bir şekilde görebiliyordum ki her saniyesi daha da acı veriyordu. Havada süzülen oklar kalbime saplanmış gibi acı içindeydim. Beni saran kollardan kurtulamıyordum, sadece izleyebiliyordum.

Ige'nin gözleri açıldı. İstemsizce geri adım attım.

Gözlerinden kör edici bir ışık yayılıyordu. Kendisini saran alevler bir anda devasa boyutlara ulaştı ve Limprakvrel oklar Ige'ye yaklaşamadan havada eriyerek buharlaştı. Kucağındaki şeyleri bırakarak ağır ağır ayağa kalktı. O hareket ettikçe etrafındaki Kayra dalgalanıyor, onunla birlikte hareket ediyordu. Emir veren komutana doğru döndü. Parmaklarını yavaşça ona doğru uzattı.

SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin