'Başım döndü,dolanmayı keser misin artık?' Penceremin önünde kurulmuş olan Sora'ya kötü bir bakış attım.
'Kimse seni odada zorla tutmuyor.'
'Bu aralar neden herkes bu kadar huysuz?'
'Huysuz falan değilim ben.' Tek kaşını kaldırmakla yetindi. Nefesimi dışarı üfledim. 'Tamam belki biraz gerginim ama neden olduğunu biliyorsun.'
'Valentine.'
'Valentine'le hiçbir ilgisi yok.'
'Yalana da bak.'
'Bir daha açılmamak üzere ağzını dikerim yeminle.' dedim buz gibi bir sesle. Akıllılık yapıp çenesini kapayarak çizmekte olduğu şeye çevirdi dikkatini. Ben de atmakta olduğum voltaya geri döndüm.
Neredeyse bir hafta geçmişti üzerinden. Valentine ile yaşadıklarımın üzerinden koca bir hafta geçmiş ve ben her gün biraz daha kafayı yiyordum. Sanki suçlu olan benmişim gibi davranıyordu herif. Bırak özür dilemeyi, pişmanlık belirtisi gösteren tek bir harekette bile bulunmamıştı. İlk gün çalışmada onu yenmeme izin vererek alttan almaya çalıştığını düşünmüştüm fakat sonraki günlerde sergilediği hareketler bu tezimi yerle bir etmişti adeta. Gözlerinde eksik olmayan bir aşağılama, nefretle her zaman bana yukarıdan bakıyor, yaptığım her şeyi eleştiriyor, en ufak açığımda dalga geçiyor, her fırsatta bana laf sokuyordu. İlk başlarda onu görmezden gelmeyi rahatlıkla başarıyordum fakat artık dayanma sınırıma gelmiştim. Saçlarından tutup kafasını kalenin taş duvarlarına sürtmek istiyordum.
Hafta boyunca gerçekleşen iyi hiçbir şeyin tadını çıkaramamıştım. Öğrencilerim taktir edilesi bir hızda dövüş öğrenirken tecrübeli askerleriyle onları dövüştürerek tüm cesaretlerini kaybetmelerine neden olmuştu. Tekrar toparlanmaları için kendimi yırtmıştım resmen. Komutanlarla katıldığım antrenmanlarda her seferinde yüzünde aşağılık bir gülümsemeyle benimle eşleşmiş, yeni şeyler öğrenmeme engel olmuştu. Tüm varlığıyla dövüşüyordu, gücünü hiç sakınmıyordu. Valentine'e odaklanmaktan etrafta neler olup bittiğini fark edemiyordum bile. Bir gurur meselesi haline gelmişti artık karşılaşmalarımız. Sonucun asla belirlenemediği bitmek bilmeyen bir dövüş.
Ve beni yakın olduğum herkesten uzak tutuyordu. Antrenmanlara yeni bir sistem getirmişti. Daha verimli olmak adına üst düzey askerleri guruplara ayırmış, belli saatlere belli antrenmanları serpiştirmişti. Tabi ki Ne Sora ile aynı gruptaydım ne yavaşça aramızın düzelmeye başladığı Chlothar ile ne de Leo ile. Girdiğim guruptaki askerler çoğunlukla varlığımdan hoşlanmayıp beni onaylamayan tiplerdi. Sadece Savaş diğerlerine nazaran çok daha nazik bir tutum içerisindeydi ki nazik kelimesi de oldukça sorgulanır bir kelimeydi burada. Ben soru sormadan asla konuşmuyor ya da tarafıma bakmıyordu. Ama en azından varlığımdan rahatsız da olmuyordu. Buna da minnettardım.
'Neden böyle davranıyor?' diye patladım en sonunda dayanamayarak. İç çekerek bana döndü Sora. Bunu beklediği belliydi. 'Delireceğim resmen.Davranışlarına hiçbir mantıklı açıklama bulamıyorum.'
'Neyden bahsediyorsun?' Öfkeli bir bakış attım ona. Neler olduğunu ona anlatmamıştım ama bahsettiğimiz kişi Sora'ydı sonuçta. Haberi olduğuna yahut bir şeyleri sezdiğine adım gibi emindim.
'Neyden bahsettiğimi biliyorsun,Sora.'
'Rahatsız olduğun şeyi anlayamadım. Zaten ondan uzak durmak istemiyor muydun?'
'Sorun benden uzak durup durmaması değil. Önüme sürekli engel çıkarıyor! Sırf antrenmanlara gidemeyeyim diye çalışma saatlerini benim eğitim saatlerinde koydu.'
'Fark ettim. Senden oldukça nefret ediyor gibi.'
'Hah, nefret ediyormuş. Ne hakla? Sanki reddedilen kendisi. Nefret etmesi gereken benim.' Tek kaşını kaldırarak azarlayan bir bakış attı bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasia"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...