'Leo,kalkan!' diye emrettim Ryujin'in çığlıkları odayı doldurmadan hemen önce. Leo'nun büyüsü odanın her bir karışını doldururken çıldırmışçasına çırpınan Ryujin'in sesinin dışarıdakilere ulaşmadığından emin olmuştum.
Chlothar bir şeylerin yanlış gittiğini hemen fark etmiş, etraftaki askerlin şüphelenmesine fırsat vermeden hızlı bir kararla Ryujin'i kucakladığı gibi en yakın ve en güvenli mesafedeki odasına ışınlamıştı fakat odada belirir belirmez küfrederek kızla beraber yere yuvarlandı. Kız, kulaklarımı kapatmama neden olacak kadar yüksek sesle bağırıyor, onu yerde kontrol altında tutmaya çalışan askerlere tekmeler yumruklar savuruyordu.
İnsanüstü bir gücü vardı. Fakat açık bir şekilde bilinci yerinde değildi. Köşeye sıkışmış kör ve yaralı vahşi bir hayvan gibi davranıyordu.Sesinde bir şeyler ürpermeme neden oluyordu. Sanki canlı canlı yanıyormuş gibi, olabilecek en ağır işkenceyi yapıyormuşuz gibi bir yandan hıçkırarak ağlıyor bir yandan yalvarırcasına bağırıyordu. Ne benim ne de Chlothar'ın yatıştırıcı sözlerini duyabiliyordu. Gözlerinin mavisini sadece soğuk,ürkütücü bir beyazlık almıştı.
'Ryujin,beni duyuyor musun?' diye bağırdım başını kavrayıp sabit tutmaya çalışırken.
'Bırak! Yeter,bırak beni!' diye haykırdı birileri onu binlerce parçaya bölüyormuşçasına. Askerlerin kavrayışından kurtardığı elinin bir tanesiyle yüzüme bir yumruk savurdu. Muhtemelen yüzümü parçalayacak güçteki bu yumruğu son anda kendimi geri çekerek kırık bir çeneyle atlatabilmiştim. Kurtulan elini yakalayıp yere bastırdım fakat bu sefer dişleriyle saldırmaya başladı. Daha fazla askere ihtiyaç vardı.
'Prensim, Prens Valentine!'
'Buraya gel hemen.'diye emrettim mükemmel bir zamanlamayla içeri dalan askere. Yanında birkaç kişi daha vardı.
'Prensesler,delirdiler. Çılgına döndü hepsi.' Chlothar ile göz göz geldim. Bu bir tesadüf olmazdı.
'İzin verirseniz...'dedi paniklemiş haldeki askerlere göz atarak.
'Siz,kapıda dikilenler. Komutanınızın yerini alın. Chlothar diğer Ryujinlerle ilgilenir.'
'Emredersiniz.' Anlık bir süre içinde Chlothar odadan kayboldu ve askerler ne yapacaklarını bilemez halde Ryujin'i tutmaya çalıştılar.Kadının keskin sesi adeta beynimde yankılanırken odaklanmakta zorlanıyordum. Miranda'nın ya da Norah'ın krizleri hiçbir zaman bu kadar uzun ve şiddetli olmazdı. Leo da yorulmuş, ses dalgalarını içeride tutmakta zorlanmaya başlamıştı artık.Yapabilecek tek şey kalmıştı.
'Nandita, bileğini getir.' Ne istediğimi anlayan asker sorgulamadan kemerinden çıkardığı kamayla bileğinde ince bir yarık açtı. Bunu yapmamam gerekiyordu fakat şuan-
'Prensim,dikkat edin!'Bir elimde aşağı doğru inen hançeri son anda durdurdum. Onu zapdetmeye çalışanlardan birinin kemerinden çekmişti fakat sandıkları gibi bana değil kendine inen bir hançerdi. Doğrudan gözlerine hedef almış, bir an daha geç kalsam yüzünü parçalayacaktı. Bu kadar mı çok acı çekiyordu? Yaşamayı sevdiğini söylemesine rağmen çaresizce kendini öldürmeye çalışacak kadar?
'Valentine...'Dudaklarından acı dolu bir sesle dökülen ismim duraksamama neden oldu.Gözleri kısmen normale dönmüş, yanaklarından süzülen yaşlarla dosdoğru gözlerimin içine bakıyordu. Nefes nefese kalmıştı, son çaresi benmişim gibi kırarcasına koluma tutunmuştu.
'Buradayım,söyle.'dedim yumuşak bir ses tonuyla. Onu bu şekilde görmek yüreğime dokunmuştu. Neredeyse küçük bir kız çocuğunu andırıyordu.Kesik bir nefes alıp inleyerek bıraktı, kanayana kadar dudaklarını ısırdı. Acısını bastırmaya çalışıyordu. Darmadağınık olmuş saçlarını yüzünden çekerken onaylamaz bir ifadeyle başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasía"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...