'Gitmem gerekiyor.'
O an zihnim donmuş gibi hissettim. Damarlarıma hücum eden paniğe rağmen algılamayı reddediyordu sanki.
'Nereye?' diye sordum cevabı bildiğim halde.
'Unutuyorum. diye yanıtladı sorumu. Hala bana bakmıyordu. 'Yüzlerini, seslerini, anılarımızı net bir şekilde hatırlıyorum fakat bende uyandırdığı hisleri unutuyorum. Anneme sarıldığımda içimin ısındığını hatırlasam da o sıcaklığın nasıl bir şey olduğunu, babam benimle dalga geçtiğinde nasıl öfkelendiğimi ya da yanında kendimi nasıl güvende hissettiğimi... İsmi aynı olsa da söz konusu onlar olunca çok farklı olan hisler bunlar.'
Onu anlıyordum. Ya da en azından anlamaya çalışıyordum fakat gitmeyi benden isteyemezdi.
'Yapamam,Ige. Bunu biliyorsun.' Tutmaya çalıştığı göz yaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Onu böyle acı çekerken görmekten nefret ediyordum.
'Onlara bir şey olmasından korkuyorum, Valentine.'
'Onlara bir şey olmayacak. Michael'ın adamları onlarla.'diye teselli etmeye çalıştım onu ama başıyla reddetti.
'Michael'ın askerleri onları insanların faniliğinden koruyamaz.'
'İkisi de genç ve sağlıklı, kötü bir şey düşünmek için nedenin yok.' Göz yaşları kontrolsüzce akıyordu, ızdırap içinde görünüyordu. Yaşlarını silmek istiyordum ama Ige'ye dokunmaya cesaret edemiyordum.
'Onları çok özlüyorum. O kadar uzun zamandır onları görmedim ki...' Hıçkırarak yanaklarını sildi fakat yaşlar akmaya devam ediyordu. 'Göğsümde kocaman bir boşluk varmış gibi hissediyorum, nefes alamıyorum sanki. Onlara bir kez daha sarılamayacak olma düşüncesi beni kahrediyor.'
'Ben..Özür dilerim.' Ne için özür dilediğimi bilmiyordum fakat öyle yapmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. 'Sadece iyi olduklarını bilip burada mutlu olmaya çalışamaz mısın?'
'Hapsolduğum yeri evim gibi görmemi istiyorsun.' diye yanıtladı incinmiş bir sesle. 'Benden seninle ailem arasında seçim yapmamı isteme.'
'Tabi ki senden öyle bir şey istemiyorum.' dedim hayretle. Böyle saçma bir şey talep edemezdim ondan. 'Sadece başka seçeneğimiz olmadığı için söylüyorum bunları.'
'Neden başka seçeneğimiz yok? Onları görmeye gidebilirim, sonra da geri gelirim.' Heyecanla bana döndü, yalvaran bakışlarla ellerimi tuttu. 'Sen de benimle gelirsin. Hatta istediğin kadar asker getirebilirsin. Bir saat...Bir saatimi onlarla geçirsem yeter bana.'
'Üzgünüm Ige, böyle bir bir şeye müsade edemem.' Parmakları ellerimden yavaşça çözüldü. Yaşlar yüzünden hala ıslak olan okyanus gözleriyle uzunca bir süre bana bakmaya devam etti. Öfkeli ya da yalvaran türde bakışlar değildi, daha çok kaderini kabullenmiş gibiydi.
Bu, diğer her şeyden daha çok rahatsız ediyordu beni. Hapsedilmiş gibi hissetmesini istemiyordum, mutsuz olmasını istemiyordum fakat kahretsin ki iki durum da geçerliydi şu an. Yalan söylemenin hiçbir anlamı yoktu. Benden dilediği tek bir şey vardı ve bu dileğini bile yerine getiremiyordum.
'Sanırım geri dönsem iyi olur.' diye mırıldandı sesi titrerken. Gizlemeye çalışıyordu fakat engel olamıyordu. Kahretsin, Ige'i durdurmak kollarımın arasına almak istiyordum fakat unu yapmaya hakkım yokmuş gibi hissediyordum. Elimi kolumu bağlamışlardı sanki. Gözlerimin önünde uzaklaşıp gitmesini izlemiştim sadece.
Bu şekilde olmak zorunda mıydı gerçekten? Aradan geçen onca zamandan, yaptığı onca şeyden sonra böyle bir muameleyi hak etmiyordu,Ige.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasy"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...