Gökyüzünde yükselmekte olan güneş, ağaçların soluk renkli gövdelerinin yarısına kadar gelen karın üzerine vuruyor fakat sıcaklığı karı eritmeye yetmiyordu. Çamların dikenli yapraklarının arasında karla aynı renkteki bir baykuş son kez ormana doğru seslenerek yuvasına girdi.Ruha dinginlik veren temiz bir koku, sakin bir sessizlik, gülümseten bir manzara vardı her yerde.
Ve Ige yoktu.
Kollarımı sinirle göğsümde kavuşturup sabırsızlıkla ondan bir ses duyabilmek için koridoru dinledim.
Hala yoktu.
Uyanışının üstünden haftalar geçmişti. Bu süre içinde mahkeme görülmüş, gerekli cezalar verilmiş, eski askeri düzen geri gelmişti. Ige, Kral'a asker eğitmeyeceğini söylese de adeta zamk gibi eteklerine yapışıp kabul edene kadar onu takip eden sekiz kişiyi eğitmeye başlamıştı. Bunların ilk üçü ilk haftadan dayanamayıp bırakmıştı. Diğerleri ise şimdilik hayattaydı.
Diğer prenseslerle iki günde bir toplanıp bir şeyler yapıyorlardı. Bu iyi bir şeydi çünkü diğerlerine ekstra ilgi göstermemiz gerekmiyordu. Ve açıkçası Ige'ye prenseslerin yanındaki askerlerden daha çok güveniyordum.
Fakat bir sıkıntı vardı. Ige fazlasıyla meşguldü. Günde iki saatten fazla görüşemiyorduk neredeyse.
İki saat kesinlikle yeterli değildi.
Koridordan tüy kadar hafif ritmik ayak sesleri gelmeye başladı. Çok geçmeden de kapı açıldı ve yüzünde ışıl ışıl bir gülümsemeyle Ige içeri geldi.
'Valentine!' diye haykırdı ismimi sanki görüşeli aylar olmuş gibi. Tepki vermeme fırsat bırakmadan kendini kucağıma fırlattı ve kollarını sıkıca belime doladı.
'Hiç gelmeyeceksin sanmıştım.' diye homurdandım sinirli bir sesle fakat kedi gibi kendini bana sürtüp yüzünü boynuma gömdüğünde öfkemin yarısı çoktan gitmişti bile.
'Özür dilerim.' diye mırıldandı tam gözlerimin içine bakarak. Sonra yüzümü ellerinin arasına aldı dudaklarıma sıcak, yumuşak bir öpücük kondurdu.
Bu kadardı işte, kahretsin. Ne zamandan beri bu kadar yumuşak huylu bir adam olmuştum?
'Özür dileyecek bir durum yok. Sadece kendini fazla yoruyorsun.'
'Fakat iyi bir şeyler yapıyorum.'
'Yaptığın iyi şeylerden sadece küçük bir kısmı kendin için.' Başıyla reddetti.
'Bu doğru değil. Mutlu oluyorsam aynı zamanda kendim için de olduğu anlamına gelir.' Yorum yapmadım, tartışmalı bir bakış açısıydı.
'Şimdi Miranda'nın yanına mı gidiyorsun?'
'Hayır, günün geri kalanında boşum.' Şüphe içinde ona baktım.
'Gerçekten mi?'
'Gerçekten. Sizin için de uygunsa sevgili Prensim, tüm vaktim size ait.'
'Tanrıya şükür.' Bu kadar memnun olmam çok saçmaydı, biliyordum fakat sevincimi gizleyemiyordum. Kadını haftalardır göremiyormuş gibi hissediyordum. 'Bugün kesinlikle Kristianna'ya, büyüye ya da antrenmanlara dair tek kelime dahi duymak istemiyorum, anlaşıldı mı?'
'Kristianna konusundaki ilerleme ile ilgili mutlusun sanıyordum.' Ters bir bakış attım ona.
'Her gün o Fransız pezevenginin suratını görmekten bıktım artık.' Başını geriye atarak neşeli bir kahkaha atınca kaşlarım daha da çatıldı. 'Ben ciddiyim, Ige.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasy"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...