İzliyorlardı. Her adımımı, aldığım her nefesi belki de düşüncelerimi bile...Kurenai'nin askerleri bir gölge kadar sessiz fakat tedirginlik vericiydi. Bir sonraki adımın ne olması gerektiğinden emin değildim.
Eve yaklaşmama izin vermeyeceklerdi. Fakat buraya kadar gelmişken vazgeçemezdim. O sırrı öğrenmeden olmazdı.
Kahrolası velet bir şeylerin gizli kalmasından nefret ettiğimi çok iyi biliyordu. Ona sorduğum her soruyu beni çıldırtan bir belirsizlikle cevaplamış, sorgu bittiğinde elime öfke ve daha fazla meraktan başka hiçbir şey geçmemişti. Sadece bir adres vermişti. Oraya gittiğimde her şeyi anlayacağımı söyleyip gitmişti. Tabi ki ben de vakit kaybetmeden kendimi Avustralya'da bulmuştum. Ige'nin evinde ne tür bir sır saklanıyor olabilirdi ki? Eğer buraya kadar gelmeme değecek bir şey değilse yemin ederim ikisini de kale duvarından sallandıracaktım.
Asıl endişelendiğim şey ise Kral'dı. Bu zamana kadar kararlarıma saygı duymuş, tüm sorumluluğu yüklenmeme izin vermişti. Fakat bu sefer parlayan gözlerini üzerime dikmiş 'Zamanı geldiğinde...' demişti sadece daha sonra konuşacağımızı ima ederek. Aniden Avustralya'ya geleceğimi bildirmek planlı ya da mantıklı bir durum değildi elbette, bir açıklama beklemekte haklıydı. Ama korkarım isteyeceği tek şey basit bir açıklama olmayacaktı. Öğreneceğim sırra göre bir şeyler fedakarlık yapmam gerekebilirdi. Kral'a hiçbir zaman yalan söylememiş olsam da eğer herhangi bir şekilde Sora tehlike içinde olursa işin şekli değişebilirdi.
'Şu aralar Ketsushinler Wisteriaların müdavimi oldu.' Gölgelerin içinden alaylı, sert bir ses yankılandı. Kendimi olacaklara hazırladım.Bunun olacağı belliydi, ilk adımı onların atmış olmasına minnettardım. 'Nedenini biz de öğrensek de anlasak.'
'Belki de kısa bir ateşkes yapıp konuşsak iyi olur.' Birden bana uzanan uzun bir kol ceketimin yakasını kavrayıp beni kendine yaklaştırdı. Saçları omuzlarına geliyordu, ela gözlerinde ölümcül bir bakış vardı.Bu adamı tanıyordum. Sürekli Ige'nin etrafında dolanıyordu. Bir de aynı boyutlarda kısmen daha sarışın biri daha vardı.Muhtemelen o da buralarda bir yerdeydi.
'Bak sen, ateşkes ha? Saray piçlerine beyaz bayrak sallamak hiç de ilgi alanıma girmiyor.' Silkelenerek yakamı kavrayışından kurtardım.
'Onlara zarar vermek gibi niyetim yok.'
'Benim sana zarar vermek gibi bir niyetim var, onu ne yapacağız?' Bu adamı ikna etmek zor olacaktı. Üzerime atılmamak için tüm iradesini kullanıyordu resmen.
'Tek başımayım.Amacım-'
'Tek başınasın diye seni omuzlarıma alıp bayram havasına mı girelim? ' Kaşlarımı çatıp anlamaya çalıştım. Espri mi yapmıştı?
'Demek istediğim mantıklı bir konuşma yapabiliriz.' Kalın kaşlarından birini kaldırıp ayak ucumdan saç diplerime kadar rahatsız edici bir şekilde süzdü beni.
'Bu barış istiyorum ayakları ne için? Neyin peşindesin?'
'Bir şeyi teyit etmem gerekiyor.'
'O evde teyit edebileceğin bir şey yok. Sabrım tükenmeden çek git buradan.'Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Orta yolu bulacağım diye alttan almaya çalışıyordum fakat bir sınırım vardı. 'Ne o küçük prens? Sinirine mi dokundu?'
'Yeter,Yavuz. Patlamak üzere olduğunu görmüyor musun?' Adam arkadan seslenen kadın askere bakmadı. Kadının orada olduğunu duymamıştım bile,kahretsin. Kurenai'nin askerleri gerçekten iyiydi. Süzülürcesine yanımıza geldi. Yavuz'u biraz geriye çekip aramıza girdi.
'Buralara kadar tek başına gelip bizimle konuşmaya gönüllü olduğuna göre anlatacağın çok şey olmalı, Ketsushin.' Güvenli bir yerden konuya girmeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasía"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...