'Kahretsin Sora, lacivert gömleğimi sen mi aldın?'
'Evet.' Hayret dolu bakışlarımı aynadaki yansımamdan ifadesiz bir yüzle pencereden dışarı bakan Sora'ya çevirdim.
'Gri kravatım?'
'Hı-hı.'
'İtalya'da diktirdiğim pantolonum?'
'O da bende.'
'Senin neyin var?'diye sordum daha fazla dayanamayarak. Sora'nın kıyafetlerimi sürekli çalması olağan bir durumdu, benim çıldırıp bağırıp çağırmam da aynı şekilde fakat gün gibi açık olsa da asla kıyafetlerimi aldığını itiraf etmezdi.
'Ne gibi?'
'Kendin gibi davranmıyorsun.'
'Nasıl davranıyormuşum?'
'Düşüncelisin.' Koyu mavi bakışlarını ağır ağır bana çevirdi. Sinirlenmiş görünüyordu.
'Boş kafalı biri gibi davranıp seni eğlendiremediğim için kusura bakma.'
'Öyle demek istemediğimi biliyorsun.' diye yanıtladım şaşkınlıkla. 'Gerçekten Sora,sorun ne?' Nefesini sıkıntıyla dışarı üflerken saçlarını karıştırdı.
'Sorun yok. Sadece...Emin olmam gereken şeyler var.'
'Ne gibi şeyler?' Ketum bir bakış attı.
'Seni ilgilendirmiyor.'
'Ne demek seni ilgilendirmiyor? Ben senin hem arkadaşın hem komutanınım.'
'Komutan ve arkadaştan çok kocammış gibi davranıyorsun.' Yüzümü buruşturmaktan kendimi alamadım. Moralsizken bile sırnaşık tavırlarından vazgeçmiyordu.
'Ben Ryujin'in yanına gidiyorum. Söylemeye karar verdiğinde beni bulursun.'
'Ige'e mi?'
'Elbette.' Sanki mümkünmüş gibi yüzü daha da düştü. Bu hoşuma gitmemişti.
'Ryujin'in odasına mı gittin sen?' Omuz silkince kan beynime sıçradı. 'Lanet olsun Sora,oraya gitmemen gerektiği konusunda defalarca uyarmıştım seni.'
'Neden? Büyüsü altında kalacağımdan mı korkuyorsun?' Bu, onun gibi yetenekli bir asker için ağır bir hakaretti. Bu şekilde ithamda bulunarak beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu.
'Büyüyü hafife mi alıyorsun yoksa umursamıyor musun?'
'Sanırım umursamıyorum.' Gözlerimi kısarak Sora'ya diktim bakışlarımı.Ciddi değildi,değil mi?
Ciddiydi, kahretsin.
'Şuan ağzından çıkanların ne anlama geldiğini anlıyor musun?'
'Ne dediğimi biliyorum. Sadece insanların kan dökmeye ne denli meraklı olduğunu görmek midemi bulandırmaya başladı.' Derin bir nefes alıp karşısına, pencerenin pervazına oturarak kollarımı göğsümde birleştirdim. Dönüp dolaşıp aynı konuya gelmiştik.
'Asker olmayı bırakmak mı istiyorsun?' Başıyla reddetti.
'Asker olmayı seviyorum ama idealimdeki askerlik kavramı ile şuan içinde bulunduğumuz durum çok farklı.'
'Ne istiyorsun o zaman? Aklındaki ne?'
'Gittiğim yere güven ve gülümseme götürmek istiyorum.' Burnumun kemerini sıktım. Bu çocuk hiç büyümüyordu, hayal dünyasında yaşamaktan ne zaman vazgeçecekti?
'Öyle bir dünya yok,Sora. Uyan artık.'
'Dünyayı bu hale getiren biziz.' Rahat bir tavırla bacak bacak üstüne attı fakat gerginliği oldukça barizdi. Normalde bu konulardan konuşurken iğneleyici olurdu, hatta benimle bile dalga geçerdi fakat şuan kendi gibi davranmıyordu. Gergindi, endişeliydi ve kesinlikle bir şeyler saklıyordu. 'Ige konusunda ne yapacaksın?' Kaşlarım çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ- CEHENNEMİN KANATLARI (TAMAMLANDI)
Fantasía"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wis...