Albina sırtını dayadığı ağaca başını kaldırıp yasladı ve gökyüzünü izledi. O kadar hareketsizdi ki ağaçtaki kuşlar varlığını fark etmemişti. Orada durmasının sebebi birini beklemesiydi. Kafasını kaldırıp karşısında oturmuş kaplanı Desire'a baktı ve baş parmağını dudağına çıkardı. Adım seslerini duyabiliyordu. Neler olacağını bildiğinden rahattı. Ellerini kaldırıp bakımlı tırnaklarını incelerken vakit geçiriyordu. Hizmetçileri onun için her şeyi yapıyordu. Özel olarak diktirdiği kıyafeti gelir gelmez hazırlıklarını da yapmıştı. Kıyafeti, rahatça hareket etmesi için tasarlanmıştı. Belini saran cüppenin bir omzundan pelerin iniyordu. Belindeki kalın kemer pelerinini ayağına dolanmaması için yanında tutuyordu. Çizmesi dizine kadar çıkıyor ve pantolonu sarıyordu ama o kadar ince bir deriydi ki varlığını hissetmiyordu bile.
Ayak sesleri daha yakından gelince ağacın dallarını salladı. Ayak sesleri önce durdu sonra adımlar sesin geldiği yöne yöneldi. Albina bekledi. Bu zamana kadar beklemişti, hiçbir şey yapmamıştı ama artık onu durduracak kurallar gevşemişti. Korns Kralı On Anton'un tek oğlunun eşi olmak tahmin etmediği ayrıcalıklar vermişti ellerine. Zenginlik içerisinde yaşıyordu, suç işlerse üstü örtüleceğinden emindi... Ayak sesleri durduğunda Albina büyük bir zevkle gerdiği ipi çekti ve tiz bir çığlığın tınısını dinledi. Yüzünde bir gülümseme oluşurken ağacın arkasından kaplanıyla birlikte çıktı. Ellerini göğsünde bağladı ve görüntünün tadını çıkardı. Tek ayağından iple sarkan Raena, ters dönmüş vücuduyla bir süre çırpındı ta ki Albina'yı görene kadar. Yüzü ters durmaktan kızarmıştı bile ama sadece ters durmaktan değildi bu kızarıklığı. Öfkesi ile karışmıştı. "İndir beni."
Albina'nın gülüşü kaybolmuş, yerini gergin bir yüz ve soğuk bakışlar almıştı. "Seni unutmadığımı hatırlatayım dedim." Kaplanı Desire'a baktığında Desire Raena'ya doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Raena'nın bakışlarında küçük de olsa endişe görmüştü, gizlemek için büyük bir çaba sarf etse de. "Aslında haklıydın. Ondan uzak durmalıydım. Biraz geç anladım."
Desire Raena'nın yüzüne yaklaşıp hırlarken Raena'nın yüzü gerilmiş, kıpırdayamaz hale gelmişti. Albina da yavaşça Raena'ya doğru yaklaştı. "Sana hak vermeli ve sözünü dinlemeliydim. Beni uyardığın için bana yaptıklarını unutacağım." Desire Raena'nın yüzüne doğru hiddetle kükredikten sonra geri çekilip Albina'nın yanına gitti. Raena'nın yüzü buz kesmişti. "Bundan sonra seni yakınımda dahi görürsem seni gerçek anlamda parçalarım." Albina arkasını dönüp ilerlemeye başladı ve Raena'yı orada; ters, tek ayağından sarkarken bıraktı.
Albina güçlüydü. Anibla ya da Adela gibi değildi. Anibla zayıf ve hiçbir şeyden habersizdi. Adela da zayıftı ama yine de savaşıyordu, inatçıydı. Albina ise zekiydi, hata yapmıyordu. Kontrolü almıştı. Yeteneklerini unutmayı değil öğrenmeyi seçmiş duyu yeteneğinin yanında görüşünü de kullanabilmeye başarmıştı. Zihin okumayı da yakında yapabileceğini düşünüyordu. Tüm bunlara rağmen hala tatmin değildi. Her şeyi varken sanki hiçbir şeyi yoktu. Bir adı vardı ama kullanamıyordu. Elindeki her şey sahteydi. Sona ereceği günü iple çekiyordu.
Albina saraya gidip odasına girdiğinde bir elin kendisini çekmesiyle kendisini Loras'ın kollarında buldu. Loras Albina'ya sıkı sıkı sarıldı ve öpücüklere boğdu. "Seni çok özledim."
Albina gülerek itti onu. "Yalancı. Anton geri çağırmasa geleceğin yoktu." Loras Korns bölgesine gitmiş, sorumluluklarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Anton bu konuda oldukça memnundu. Oğluna bakışları bile değişmişti. Korns bölgesi ve yönetim hakkında konuşurlarken Albina ilgilenmiyormuş gibi gözükse de sürekli onları dinliyordu. Delarof'un onu izlediğinin farkındaydı. Sürekli yanlarındaydı ama hiç konuşmuyordu. Ondaki garipliği çözemeye çalışıyordu. Bir ara elindeki yaranın neden geçmediğini merak edip Loras'a sormuştu ama Loras öylesine bir cevap verip geçiştirmişti. Onun da bilmediği ortadaydı.
Odaya Delarof girdiğinde elindeki mühürlü parşömeni Loras'a verdi. Loras parşomeni okurken Albina koltuğuna oturdu. Canı sıkılıyordu. "Bugün ders verme günüydü benim için."
Loras başını kaldırıp Albina'ya kısa bir bakış attı. "Kraliçe Adela ders veriyor."
"Henüz Kraliçe olmadım." dedi Albina usulca. Bakışları Delarof'a döndü. Delarof da Albina'ya bakıyordu. Rahatsız edici bir durumdu. Başını yana eğdi ve tek kaşını kaldırdı. "Sınav neden ertelendi yine, On Delarof?"
"Düğün için çok harcama yapıldı. Sınav bekleyebilir."
"Burada öğrenciler olduğu sürece erzak ihtiyacı fazla olacak ve bütçeyi zorlayacak. Hiçbir farkı yok. Bu bir bahane. Asıl neden ne?"
Loras elindeki parşömeni kapattı ve Delarof'a başıyla işaret verdi. Delarof çıktığında Loras Albina'nın yanına oturdu. "Korns bölgesi biraz karıştı. Ayaklanma olabilir. O yüzden biraz ertelendi. Sen boş ver bunları. Hazırlan, seni bir yere götüreceğim."
"Ben hazırım, çıkalım."
Albina Loras'la koridora çıktığında onları durduran şey boş koridorda yürürlerken karşılarına çıkan Rodrigo olmuştu. Sakalları çıkmıştı, gözleri yorgundu ama her zaman olduğu gibi yine nefes kesiciydi onun için. Ondan çok, hissettiklerinden ve düşüncelerinden nefret ediyordu. İçinde bir şeylerin eziliyordu, göğsünde bir yangın vardı sanki. Ağlama isteği artarken bakışlarını başka yöne çevirdi. Neredeyse bir ay olmuştu onu görmeyeli ve evleneli. Düğünden sonra ortadan kaybolmuştu. Babası Gregeor'dan, araştırdığını ve büyücü avına çıktığını duymuştu.
Loras Albina'nın elini hafif sıktı güç verircesine ve Rodrigo'nun yanından geçmek için ilerletti fakat onları tekrar durduran Rodrigo'nun Albina'nın kolunu kavramasıydı. "Benden nefret ediyorsun..."
Albina gözlerini kapadı. Onu görmemek daha iyiydi. Bir an önce gitmesini istiyordu. Uzun zamandır duymadığı ve unuttuğu sesini yeniden duymamak, unutmak istiyordu. Ona karşı duyguları hala vardı ve hepsini silmek için uğraşıyordu.
Loras sinirle soludu. "İçmişsin. Git, kendine gel."
Albina hissettiği derin acıyla gözlerini açtı ve uzun zamandır bakmadığı kırmızı gözlere baktı. Ona anlatmak istediği şeyler var gibiydi ama yapamıyordu. Albina o zaman ilk defa yapmadığı bir şey yaptı ve Rodrigo'nun zihninden geçeni okudu: Acı verici.
Albina şaşkınlıkla bakarken aynı bakışları Rodrigo da atıyordu. "Zihnimi okudun." dedi hayretle ve hızla elini Albina'dan çektip oradan uzaklaştı. Albina yerinden kıpırdayamıyordu. Donup kalmıştı. Rodrigo'nun zihnini okumayı beklemiyordu. Hatta belki de daha fazlasıydı; acısını hissetmişti.
Neler döndüğünü anlamayan Loras, Albina'nın önüne geçti. "Ne demek istedi?" Albina'nın gözleri boşluğa takılmıştı. Loras'a odaklanamıyordu ama yine de cevapladı: "Ben onun gözlerinin içine her baktığımda içinden geçeni anlayabiliyorum. Onu tanıyorum ama tanımamayı dilerdim."
Loras anlayışla başını salladı. Aklından geçen tek şey ise Albina'nın neden yalan söylediğiydi. Kalp atışlarını dinlemişti. Rodrigo'yu gördüğünde kalbi hızlanmıştı fakat yalan söylediğini ayırt edebilecek kadar dikkatli dinlemişti kalbini. Ağzından çıkan kelimeleri kalbi yalanlıyordu. Yalan söylediğini anlamıştı ama yine de Albina'ya bir şey sormadı. Bunu kendisi öğrenecekti, zamanı gelince. Bu yüzden tüm duyduklarını, gördüklerini aklının bir köşesine yazdı ve Albina'nın elini tutup oradan uzaklaştırdı.
Kraliyet kalesinden çıkıp bir süre el ele yürüdüler. Sarayın çıkış kapısına yakın ahıra geldiklerinde Loras atını içeriye girip aldı ve dışarıya çıkardı. Önce kendisi bindi, ardından Albina'ya elini uzattı. Albina Loras'ın elini tutup ata bindiğinde düşmemek için Loras'a belinden sarıldı. "Nereye gidiyoruz?"
Loras arkasını dönüp Albina'nın mavi gözlerine baktı. "Bizi hiç kimsenin bulamayacağı bir yere." Ardından atı hızla sürmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT : Yöneticiler
FantasyDünya'nın bilinen bir dengesi vardı. Yöneticiler zekaları ve farklı renkteki gözleriyle ayrılan varyeteleriyle bir kıtada; Koruyucular doğayı kontrol ederken bir kıtada; Katiller doğuştan savaşçı olmalarına rağmen derilerini hiçbir silah delemediği...