Loras odada dönüp duruyor ve sinirli bakışlarını Albina'da gezdiriyordu. "Benimle gelemezsin Albina." Albina bıkkınlıkla nefesini verdi: "Ben sana bir yemin ettim Loras; senin her zaman yanında olacağıma dair. Beni burada öylece bırakıp gidemezsin. Bende seninleyim."
Loras ile Albina çok uzun zamandır bu konu hakkında tartışıyorlardı. Loras Albina'nın inatçı bir kız olduğunu ve onu durduramayacağını bildiği halde şansını denemişti. Başaramayacağını anladığında kabul etmek zorunda kaldı: "Pekala ama savaş alanına asla gelmeyeceksin ve eğer kaybedersem merkeze geri döneceksin."
Albina Loras'ın yanına gitti ve yüzünü ellerinin arasına aldı: "Böyle bir şeye gerek kalmayacak. Arkadaşlarıma veda etmeliyim. Şimdi gidiyorum. Biraz rahatla." Loras başıyla onayladıktan sonra Albina odadan dışarıyla çıktı. Yardımcıları ve bir muhafız onu takip ediyordu. Albina sinirle onlara baktı ve sertçe uyardı: "Tek başıma gideceğim. Kesinlikle beni takip etmeyin."
Albina hızla Kraliyet kalesinden ayrıldı ve Akrepol kalesine kısa bir yürüyüşle ulaştı. Merdivenleri atlarcasına çıkıyordu. Acelesi vardı, çünkü zaman kalmamıştı. Hena ve Jone'un odasına çıktığında ikisini de konuşurken buldu. İki genç Albina'yı gördüğünde ayağa kalktılar. "Albina?"
"Hemen Okins veliahtlarını ve Rodrigo'yu konuşmak için çağırın. Önemli bir şey var. Size de açıklayacağım. Rodrigo nereye gelmeniz gerektiğini biliyor. Gizli kayanın oraya geleceksiniz." İkisi de onayladığında birlikte odadan çıktılar. Albina gizli kayaya doğru yola çıktı. Sık ağaçların arasından geçerken düşünüyordu. Ne yapması gerektiğini az çok biliyordu ama işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu. Gece çok soğuktu. Etrafta şiddetli bir rüzgar esiyordu. Yüzü soğuktan sertleşmiş ve kızarmıştı. Verdiği nefesleri havada küçük bir buhar oluşturuyor ve Albina'nın yüzünü okşayıp kayboluyordu.
Albina karanlıkta ilerlerken mavi gözlerle karşılaşınca güldü. Bu Desire'dı. Desire'ı yanına aldığında birlikte gizli kayanın oraya gittiler. Albina gizli kapıyı açtığında mağara olan kısımından yukarıya çıkan merdivenlerine oturdu. Ay ışığı içeriye süzülüyordu. Albina oraya o günden sonra hiç gelmemişti. Rodrigo ile geçirdikleri zamanları hatırlayacağını biliyordu. Öyle de olmuştu. Vücudunda dolaşan elleri hisseder gibi olduğunda titredi.
Sanki kalbine bir hançer saplanıyordu. Elini göğsüne bastırdı sanki kalbini sökmeye çalışırmış gibi. Gözlerinin önünde sahneler yeniden canlanırken nefesi daraldı. Ayağa kalkıp mağaranın içinde dolanmaya başladı. Gözleri dolmuştu. Paramparça olan kalbinin acısı birden gün yüzüne çıkmıştı. Sırası değil diye düşündü.O sırada arkasından kapı açıldı ve içeriye Rodrigo girdi. Elindeki meşale birbirlerini görmeleri için olanak sağlarken Rodrigo gözleri dolmuş Albina ile karşılaştı. Kaşları aniden çatılırken Albina biliyordu ki halinin gayet farkındaydı. Geldiği hale gülmesini bile bekledi ama yüzünün düşmesini beklememişti. Bu onda nasıl bir yara açabilirdi ki böyle bakabiliyor diye düşündü.
Bana böyle bakmaya hakkın yok senin.Albina toparlanıp arkasını döndüğünde içeriye diğerleri de girmişti. Albina gözlerini kırpıştırdıp göz yaşlarını kovdu ve hiçbir şey olmamış gibi arkasını döndü. "Sizi neden çağırdığımı merak ediyorsunuzdur. Duyduğuma göre bölgelerde bir ayaklanma söz konusuymuş. Hem de hepsi aynı anda..."
Rodrigo Albina'nın konuşmasının arasına girdi. "Sen de bir terslik olduğunu anladın." Albina Rodrigo'ya bakmadan cevapladı: "Evet. Bence bu işin içinde farklı bir amaç var. Kralların normalde merkezden ayırmaları gerekiyor. Bu da; merkezi boş bırakmak demek fakat bu olursa büyücüler ve katiller haberi alır almaz saldırırlar. Krallar merkezi bırakmamalı."
Jeamar kardeşiyle bir süre bakıştı. "Babam gideceğini söylüyor."
"Gitmemeli. Kardeşinle birlikte savaşın. Hena da sizinle savaşmak için hazır."
Riga olumsuz anlamında kafasını sallamaya başladı. "Babam bunu kabul etmez. O evini herkesten fazla sahiplenir. Bu işi bize bırakmaz. Bir de; biz ikna edersek bile Hena gelemez." Hena sinirle Riga'ya baktı. "Neden olmasın? Ben de savaşabilirim. Savaşmalıyım. Orası benim de bölgem."
Jone durgundu. Bir süre sonra konuşmaya başladı: "Buraya gönderilen büyücü çocuklar haberleri onlara gönderiyorlar. Ben sana katıldığımdan beri tek bir haber göndermedim. Benden şüphelenmeye başlarlarsa işimi bitirirler."
Riga ve Jeamar şaşkınlıkla Jone'a bakıyorlardı. "Sen büyücü müsün?" Jone başıyla onayladığında iki kardeş olanların ciddiyetini yeni yeni kavrıyorlardı. Jeamar kaşlarını çattı: "Kaç çocuk var?"
"On sekiz."
"Onları buradan göndermeliyiz."
Albina da buna katılıyordu ama aklına bir şey gelmemişti. Bir planı yoktu o konu hakkında. Jone ise bir şey düşünmüştü: "Hepsini öldürmeliyiz." Albina kaşlarını çattı. "Eğer bu tavrı sana yapmış olsaydım ölmüş olurdun."
Hena araya girdi: "Güvendiğin biri var mı aralarında?" Jone düşündü: "Belki bir kişi."
Rodrigo bir yere geçip yere oturdu. "Bence de hepsini öldürmeliyiz." Albina kesin bir dille konuştu. "Hayır. Bu olmayacak. Jone onu yarın bir yere çağır ve gerisini bana bırak." Rodrigo kaşlarını çatmış Albina'ya bakıyordu. "Bunu yapma. Seni ihbar edebilir."
"Bana ne yapmam gerektiğini söyleyip durma. Sana sormadım."
Herkes bir ağızdan konuşmaya başladığında Albina hepsinin arasına girdi. "Savaşmak zorunda kalmayabiliriz. Bir planım var."
∆∆∆
Hena ve Riga hariç herkes dağılmıştı. Onlar ise yıkık bir ağaç kütüğünde oturuyorlardı. Hena bir yere bakışlarını sabitlemişti, durgundu: "Büyük bir savaş olacak. Er ya da geç. Albina bunu durduramaz."
"Ama geciktirebilir ve bunu başaracağına inanıyorum."
Hena Riga'nın sarı gözlerine baktı. Çok umutlu biriydi. Bu gözlerinden okunuyordu. Saçlarını kesmişti. Alnına kısa -karanlıkta simsiyah görünen- saçları düşmüştü. Teni ise ay ışığı ile parlıyordu sanki. "Korkuyor musun Riga?"
"Evet. Sen?"
"Oldukça."
"Olması gereken bu zaten. Korku yanlış yapanı azaltır, küçük detayları fark etmeni sağlar."
"Seninle geleceğim."
"Seni durdurmanın bir yolu var mı?"
"Yok."
Hena oturduğu yerden ayağa kalktı ve ilerlemeye başladı. Kalbi hızla atıyordu. Nedenini tam olarak bilmiyordu. Korktuğu için olduğunu düşünüyordu ama öyle değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT : Yöneticiler
FantasíaDünya'nın bilinen bir dengesi vardı. Yöneticiler zekaları ve farklı renkteki gözleriyle ayrılan varyeteleriyle bir kıtada; Koruyucular doğayı kontrol ederken bir kıtada; Katiller doğuştan savaşçı olmalarına rağmen derilerini hiçbir silah delemediği...