Albina sarayın bahçesinde ilerliyordu. İki muhafız kollarından tutmuştu her ihtimale karşı. Eski anıları düşünüyordu. Bir kitap okur gibiydi, sırasını bozmuyordu. Az sonra sonunu görecek ve kapağı kapatacaktı çünkü.
Rodrigo'yu ilk defa gördüğü rüyasını hatırladı. Kırmızı gözlerini gördüğü zaman nasıl etkilendiğini hala hatırlıyordu. Gözlerini açtığında uyandığı günün heyecanını hissedebiliyordu. Aynı gün Desire'ı bulmuştu. Ölen kaplanın boynundaki kolyeyi ona takmıştı, ölen annesinin de kaplanına taktığını bilmeden. Bazı şeylerin kaderinde olduğunu biliyordu. Olaylar zinciri o gün başlamıştı hayatında.
Sonra onu büyüten annesi kendisine bir kitap vermiş gerçekleri öğrenmesini sağlamıştı. Hayatının dönüm noktasıydı o kitap, türleri öğrenmişti onunla. Sonra Loras onu alıp merkeze gelmiş, arkadaşlar edinmişti. Onları sınavda öldürmek zorunda kalmaktan korktuğu için çok yaklaşmasa da ailesi gibi olmuşlardı. Kötü olayların zincirini ilk bağlayan onu işaretleyen büyücüydü. Sonra Lia'yı kaybetmişti. Ölüsünü kucağına aldığı günü hatırladı; nasıl göründüğünü, ölümün insanın üzerinde etkisini...
Sonra Rodrigo yardım etmişti kendisine. Savaşmayı, yeteneklerini kullanmayı, odaklanmayı, sabrı öğretmişti. Onunla birlikte olmuştu. Ardından zindana atılmış, ilk kalp kırıklığını yaşamıştı. Seni sevmiyorum demişti kendisine. O kelimeler yine boğazından kalbine indi ve içini yaktı. Yürüyordu hala. Götürülüyordu.
Sonra Loras'ı gördü anılarında. Evlenmişlerdi. Hayallerini anlatmıştı ona. Bir gemiyle dünyanın her yerini görmek istiyordu, her yeri gezmek... Ve bu görevi Albina'ya bırakmıştı. Albina ise bunu yapamayacağını biliyordu. Artık Loras'ın yanına gidecekti. Belki de huzur ölümde diye düşündü.
Herkesin ölmesine izin vermeliyim belki de.
Onlar da huzura kavuşsunlar.
Çünkü dünya çok acımasız.Zihnine Loras'la anıları süzüldü Albina'nın. Loras kendisini sevmişti, değer vermişti, mutlu etmek için elinden geleni yapmıştı. Onunla kaçtığı dünyasına inmişti: Denizin içine. Loras'ın dünyasıydı orası ve artık denize karışmıştı.
Ve savaş... İlk savaşını yapmıştı Albina. Büyücülerle karşı karşıya gelmiş ve kaybetmişti. Geri geldiğinde yine arkadaşlarını kaybettiğini öğrenmişti. Yine yıkılmıştı. Annesini, babasını, arkadaşlarını, aşkını o gün kaybettiğini fark etmişti.
Sınava girmişti. Orada da ikinci savaşını kaybetmişti. Kocasını -Loras'ı- kaybetmişti. Sonra gitmek, kaçmak istemiş, yakalanmıştı. Daha fazla kaybedemezdi. Çok yorulmuştu. Hayatında neredeyse her şeyi tatmıştı. Acıyı, sevinci, gücü, zayıflığı... Artık dinlenme zamanının geldiğini anlamıştı. Kimseye direnmeyecekti.
Onu deniz kenarında ardı ardına dizilmiş ipler karşıladı. Herkes birine bir genç kızı yerleştiriliyordu. Albina'nın elleri arkasına bağlandı ve yüksek bir yere çıkartıldı. Boynuna geçen ip tüylerini diken diken etmişti. Boynunu saran ip sıkıştırıldı ve Albina'nın gözünden bir yaş aktı. Denizi göremiyordu ama dalga sesleri geliyordu kulağına. Sanki Loras'ın sesiydi bu dalga sesleri. Yapma diyordu sanki.
Yapma.
Pes etme.Albina da fısıldadı denize doğru. "Çok yoruldum Loras. İstesem de kurtulamam ayrıca. Benim yanım ailemin yanı. Senin, annemin, babamın. Kader benim kazanmama izin vermedi. Tanrı beni yanında istiyor belli ki."
Albina ağlıyordu. Ruhu acı çekiyordu. Haykırmak istiyordu. Herkese ne hissettiğini anlatmak istiyordu fakat sessiz kaldı. Fark etmezdi. Yapayalnızdı. Onu kimse duymayacaktı.
Kral Anton'a da bir şey yapmak istemiyordu. Hayatta kalmak olduğunu anlamıştı onun cezasının. Kötüler yaşayıp birbirlerine eziyet edebilirlerdi. O diğer tarafta acı çekişlerini izleyecek ve onlara gülecekti.
Albina gülmek istiyordu; mutlu olmak, huzur bulmak...
Bütün herkes teker teker yerleştirildiğinde Albina gözlerini kapattı, karanlığa açtı. Aydınlığa ulaşmak için önce karanlığı sevmeliydi. Karanlıkta görmeyi öğrenmeliydi. İstese oradan kurtulabilirdi belki de ama denemedi. Sadece bekledi.
Bir ipin gerilme sesini duyduktan sonra can çekişen ve nefesinin boğazından geçmek için mücadele veren bir kızın sesini duydu. Çırpınışlarını duyuyordu. Kendi bile hissediyordu. Bazıları bağırıyordu: "Hayır! Hayır! Ölmek istemiyorum! Bize bir açıklama bile yapmadınız. Sınavı kazandık. Bizi öldüremezsiniz!" Ardından bir adam sesi duydu. "Kesin şunun sesini!" Bağıran kızın sesi birden kesildiğinde çırpınışlarını konuşmaya başladı. Albina'nın kalp atışları hızlandı. Korkmuştu.
Sert bir rüzgar esiyordu. O kadar sertti ki Albina zar zor ayakta duruyordu. Ağaçlar rüzgara bağırıyordu sanki, karşı çıkamıyorlardı. Albina havanın yoğun nemini hissetti. Kaşları çatılırken gözlerini açtı fakat hiçbir şey görmüyordu. Etrafta çok yoğun bir sis vardı. Rüzgar bir şarkı tutturmuştu. Az önce güneşli hava nereye gitti diye düşündü Albina.
Bir gürültü koptu surların ardında. Etrafta bağırtılar vardı şimdi ama Albina o kadar şaşırmıştı ki duyuyor fakat anlayamıyordu ne olduğunu. Sisten bir şey göremiyordu da. Etrafına bakmaya çalıştı fakat bir şey göremedi. Yağmur atmaya başladı. Kısa sürede de hızlandı. Uzun saçları vücuduna yapıştı ve gözlerini açıp tutmakta zorlandı. Etrafta bir kargaşa vardı. Yağmur yüzüne çarparken birden başka bir şey daha eklendi: kan.
Karşı tarafta çok büyük bir kargaşa vardı fakat sisin ardına saklanmıştı. Kılıç sesleri geliyordu kulağına. Bir yandan idamlar devam ediyordu. Yavaş yavaş sıra Albina'ya geliyordu. Albina ise sadece neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bağırışlara odaklandı. Duyduğu tek kelime aslında ne olduğunu anlamasına yetmişti: "Katiller!"
Albina'nın gözleri büyürken iplerden kurtulmaya çalıştı. Onların karşılarına geçmek istiyordu sadece o an. Görmek, konuşmak, onları tek cümle ile durdurmak. "Albina Erom olarak durmanızı emrediyorum!" demek istiyordu o an. Albina'nın yanında ki kızın altındakini çektiklerinde kız çırpınmamıştı. Kızın boynunun kırılma sesi Albina'nın beyninde yankılanmıştı. Bir çınlama vardı kulağında. Adam Albina'nın arkasına geçtiğinde Albina kalp atışlarının sesini o kadar yüksek duyuyordu ki bütün etrafındaki sesler susmuştu. Titriyordu. Durduramıyordu kendini. Zaman durmuştu sanki onun için. Göğe kaldırdı başını. Gökte bir gürültü harmanlanmıştı. Şimşek sesi vardı ardı ardına çakan; rüzgarın uğultusu vardı ağaçları şımartan ve bir ateşin sesi vardı dumanı sise karışan. Albina göğe bakarken görüş açısına ateş girmişti, kendisine doğru hızla gelen. Ayaklarının altındaki yavaşça kayıyordu. Her şey çok hızlı olsa da birden yavaşlamıştı sanki.
Albina ipten kurtulsa üzerine gelen ateşten kurtulamazdı. Kanla karışmış yağmurun, çakan şimşeğin, kılıç seslerinin, savrulan ağaçların, ateşin, ölümün sesleri kayıplara karıştı.
Albina ölünce gömülmek istiyordu fakat üstüne doğru gelen ateş bütün derisini yakacaktı. Kimse bir mezar kazmaya uğraşmazdı zaten. Canı çok yanacaktı bundan emindi. Sadece sevdiklerini düşünmeye çalıştı ve dünyaya gözlerini kapadı. "Size lanetim olsun hayat."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT : Yöneticiler
FantasyDünya'nın bilinen bir dengesi vardı. Yöneticiler zekaları ve farklı renkteki gözleriyle ayrılan varyeteleriyle bir kıtada; Koruyucular doğayı kontrol ederken bir kıtada; Katiller doğuştan savaşçı olmalarına rağmen derilerini hiçbir silah delemediği...