Hena şaşkınlıkla Riga'ya bakıyordu. O çocuğu yıllarca aramıştı. Soylu olduğunu tahmin ediyordu ama Riga olduğunu anlamamıştı. Değişmişti. Yüz hatları incelmişti. Gözleri eskisine göre küçüktü ama bakışlarını gördüğünde annesinin hayatını kurtaran o küçük çocuğu gördü. Hena'nın gözlerinde saf bir hayranlık vardı şimdi. "Seni yıllardır aradım ama önce yüzün sise karıştı hafızamda sonra adın."
Riga Hena'nın hatırlamasına sevinirken gülümsedi. "Ben ise seni başından beri tanıyordum. Buraya ilk geldiğin günden, bu yana."
"Hep sana teşekkür etmek istemişimdir. Çocuk aklımla bunu düşünememiştim. Annemin hayatını sana borçluyum. Çok teşekkür ederim." Riga Hena'nın omzunu sıktı. "Önemi yoktu."
"Riga?"
Hena Raena'nın sesini duyduğu anda sinirlenmişti. O kıza katlanamıyordu. Yavaşça kafasını az önce yanlarına gelen Raena'ya çevirdi. Raena Hena'ya gözlerini kısmış bakıyordu. "Arkadaşın Korns Veliahtı ile evlendi. Sen de abim Riga'ya mı göz diktin Ob Hena?"
Riga Raena'yı sertçe uyanırken Hena tek kaşını kaldırdı ve Raena'nın kulağına eğildi. "Beni kendinle karıştırma Ob Raena. Ben kendi türümle arkadaşça konuşuyordum. Sen ise farklı bir türüne aşıksın ve zavallıca, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi debeleniyorsun." Hena geri çekildiğinde son bir kez Riga'ya baktı ve eğitim alanına ilerledi.
∆∆∆
Albina dar kıyafetinin üstüne giydiği pelerinini bir broş ile kapatacak iken Loras Albina'yı durdurdu. Albina Loras'ın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken Loras Albina'nın pelerinini boğazının önünde birleştirdi ve kar tanesi şeklinde ışıl ışıl bir broş taktı. Albina broşa baktıktan sonra sinirle Loras'a baktı. "Neden beni bu kadar şımartıyorsun?"
"Bunları kendim için yapıyorum." Albina anlamaya çalışırcasına Loras'a bakıyordu. "Seni daha da güzel kılıyor ve ben bu manzaraya yıllarca bakabilirim." Albina yavaşça kafasını eğdi. "Etkilenmem mi gerekiyor?"
"Evet."
Albina gülerek başını salladı. "İyi. Etkilendim. Gidelim mi?"
Loras Albina'ya elini uzattı ve tuttu. Birlikte kaleden dışarıya çıktılar ve ahıra doğru ilerlediler. Loras kendi simsiyah atını alıp dışarıya çıkardı. Önceden anlaştığı adamdan özel olarak hazırlatılmış eyeri aldı. Birlikte Desire'ın yanına ilerlediklerinde Albina eyeri aldı ve Desire'ı rahatsız etmeden üstüne yerleştirdi, bağladı. Başı üzerine ise hazırlanan yuları taktı. Desire da sanki anlamış gibi heyecanla bekliyordu. Albina bu bağın doğuştan olduğunu biliyordu. Aynı annesi gibi kaplan koruyucusuydu ve Desire onun diğer yanıydı.
Albina hazır olduğunda Desire'ın üstüne çıktı ve yuları tuttu. Diğer eliyle tüylerini okşarken Loras'ın kendi siyah atına binmesini bekledi. Kendini eyere her ihtimale karşı bağlarken Loras ile birlikte sarayın dışına doğru ilerlemeye başladı. Onları gören birkaç kişi şaşkınlıkla bakıyordu. Albina Desire'ı saraydan olduğunca uzak tutuyordu. Neredeyse kimse Desire'ı görmüyordu. Albina hariç kendisini saklıyordu. Sanki o da her şeyin farkındaydı.
Saraydan çıktıklarında Desire hızla koşarken Loras arkada kalmıştı. Onlara yetişmek için atını hızlandırdı fakat onlara yetişemiyordu. Desire çok hızlıydı. Albina bir süre sonra hızla giden Desire'ı yavaşlattı ve Loras'ın yetişmesine olanak sağladı. Loras Albina'nın yanına geldiğinde yanına aldığı silahlardan ilkini verdi. "Bunu öğrenmeyi gerçekten istiyor musun?"
"Kesinlikle."
Albina eline yay ve oku aldığında Loras da kendine bir tane aldı. "Önce beni izle Kraliçem. En önemli şey oku atarken Desire'ın üstüne kalabilmek olacak. Dengeni sağlayamazsan düşersin. İkincisi ise atacağın şeye tamamıyla, hızına göre odaklanmaktır. Öncelikle ben yapacağım. Beni dikkatle izle."
Loras ayağıyla atın kalçasına vurduğunda at hızla koşmaya başladı. Önce dengesini sağlayana kadar ata tutundu. Ardından elini tutunduğu yerden çekti ve oku yerleştirdiği yayı eline aldı. Ağaçların arasında atıyla ilerlerken okun yönü odaklandığı ağacı takip ediyordu. Bıraktığında tam hedefinden vurmuştu.
Loras geri geldiğinde aynısını Albina'dan yapmasını istedi. Albina Desire ile ilerlemeye başladıktan bir süre sonra hızlanmıştı. Ellerini arada tutunduğu yerden bırakıyor, dengesini sağlamaya çalışıyordu. Sonunda dengesini bulduğunda yaya oku yerleştirdi ve yayı gerip herhangi bir ağaca odaklandı. Hızına göre hedefine bakarken yayı daha çok gerdi ve bıraktı. Ok havayı delerek ilerlerken hedefi çok yakından vurdu.
Loras'ın yanına geri döndüğünde bir alkış kopmuştu. "Dengen çok iyiydi." Desire'ın üstünde kılıç kullanmayı da az da olsa öğrenmişti. Savaş için lazım olacak her şeyi öğrenmek istiyordu. Akşama doğru geri dönerlerken Loras biraz rahatsız gibiydi. Albina bunu fark ettiğinde Loras'a ne olduğunu sordu.
"Neden bunları öğrenmek istedin Kraliçem? Sınava Desire ile giremezsin sonuçta."
"Muhafızlarla dolaşan bir kraliçe olmak istemiyorum diyelim. Senin başka bir derdin var. Söyle, ne oldu?"
"Babam bizi birlikte yemeğe çağırdı. Önemli bir konu olduğunu söyledi. Sanırım yine Korns bölgesine gitmeliyim. Senden ayrılmak istemiyorum."
"Sorun yok. Ben de gelirim."
"Olmaz."
"Neden?"
"Şu an bütün bölgeler karmaşa halinde. Galiba bir ayaklanma söz konusu. Seni savaşa götüremem."
Albina duyduklarıyla irkildi. Bu hiçte iyi bir haber değildi. Sınav yaklaşmıştı. Sınavdan sonra imlaratorluk bir araya getirilmeliydi. Bu karışıklık sorun olacaktı.
Albina ve Loras saraya geldiklerinde odalarına çıktılar ve üstlerini değiştirdiler. Yardımcılar Albina'ya kırmızı bir elbise giydirmişti. Sarı işlemeleri özenle dikilmişti. Son olarak başına, Loras kendi elleriyle küçük altın rengi bir toka takmıştı.
Albina yardımcılarına uzun süre alışamamış ve çoğu zaman onları kovmuştu ama zamanla bazıları ile iyi anlaşmaya başlamış ve onları sahiplenmişti.
Yardımcı Albina ve Loras için kapıyı açtığında odadan çıktılar ve yemek yiyecekleri odaya gittiler. Her zamanki gibi birkaç muhafız, Delarof ve birkaç yardımcı dışında yine kimse yoktu. Kral Anton her zaman geç gelirdi yemeklere. İnsanları bekletmek alışkanlık haline gelmişti onda.
Albina ve Loras karşılıklı oturduktan bir süre sonra Kral Anton içeriye girdi. Yanında Kraliçe yoktu. Albina ve Loras bu yemeğin sonunun iyi olmayacağını biliyordu. Kral Anton bir sandalyeye geçip oturunca direk konuya girdi.
"Korns bölgesinde bir ayaklanma söz konusu, hatta bütün bölgelerde ama beni Korns bölgesi ilgilendiriyor. Polin Hanesi ittifakları ile birlikte kalemize doğru yola çıkmış. Ordusu aldığım haberlere göre dört bin kadar. Benim merkezde ilgilenmem gereken çok daha önemli sorumluluk ve görevlerim var. Bu yüzden sen gidecek ve kalemizi koruyacaksın."
Albina Loras'a baktı. Ciddiydi. Düşünüyordu. Albina ise bu olayda bir terslik olduğunu anlamıştı. Bütün bölgelerde aynı anda başlayan bir ayaklanma şüpheciydi.
Loras sonunda sessizliğini bozdu: "Bana ne kadar asker vereceksin?" Kral Anton Loras'a dikkatle bakıyordu. "Bini ile yola çıkacaksın."
Albina sinirle ayağa kalktı. "Dalga mı geçiyorsunuz? Loras'ı ölüme mi gönderiyorsunuz? Siz Korns bölgesinin en büyük hanesi değil misiniz? 'Kuzeydeki Göz' olan hanenizde bin adam mı var? Geri kalanı nerede? Loras oraya gidemeden açık alanda savaşmak zorunda kalır. Bu intihar demek!"
Kral Anton hayretle Albina'ya bakıyordu. "Sen bu kadar şeyi nereden biliyorsun?" Loras hızla araya girdi: "Önemli olan bu değil baba. Bana verebileceğin adam bu kadar mı gerçekten?"
"Sana savaşmayı öğretmeye çalışıyorum Loras. Bin adamla da savaş kazanılır. Doğru kullanırsan kazanırsın."
Albina kafasını sallıyordu. "Ben de gidiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT : Yöneticiler
FantasyDünya'nın bilinen bir dengesi vardı. Yöneticiler zekaları ve farklı renkteki gözleriyle ayrılan varyeteleriyle bir kıtada; Koruyucular doğayı kontrol ederken bir kıtada; Katiller doğuştan savaşçı olmalarına rağmen derilerini hiçbir silah delemediği...