32.bölüm | Zincirli Kukla

9.7K 772 83
                                    

Albina Dimitri'nin odasında oturuyor ve sinirle odada dolanan Dimitri'yi izliyordu. "Nasıl tüm bunları dersin? O bir Kral!"

"Çok ömrü kalmadı zaten. Bırak istediğimi diyeyim."

"Ne demek fazla ömrü kalmadı?"

"Sınav geçtiğinde öldüreceğim onu."

  Albina yemekte konuştuklarını Dimitri'ye anlatmış, Dimitri de cesaretini hayretle dinlemişti. Bir şaka olmasını dilemişti ama gerçekti. Uzun süre azarlamıştı Albina'yı ama işe yaramıyordu. Kral Anton'u öldüreceğini söylüyordu. "Saçmalama, Albina. Hayatını tehlikeye atarsın!"

"Onu ben öldüreceğim. Nasıl yapacağımı düşündüm. Eğer beni korumak için bir başkasına yaptırmaya kalkarsan gelir seni öldürürüm. Uyarmadın deme."

Dimitri sinirle hırladı ve masasına ilerleyip sandalyesine oturdu. Masanın üstündeki şarabı kafasına diklerken gevşemeye çalıştı. "Bunu o zaman tartışırız. Şimdi ne yapmamız gerektiğini konuşalım. Benim fikrim Kral Anton'dan özür dilemenden yana."

Dimitri şarabından ikinci yudumunu alırken Albina kadehi ittirip Dimitri'nin kafasına dikti. Onu uyarıyordu. Dimitri boğazına takılan şarapla öksürmeye başladı. Acıyan boğazını ovalarken Albina ona doğru eğildi. Gözleri alev alevdi. Sıktığı dişleri onu rahatlatmaya yetmiyordu. "Asla!"

"Ne yaptığını bilmiyorsun."

"Ben ne yaptığımı biliyorum ve senin fikirlerine ihtiyacım yok!"

Dimitri ve Albina sinirle hızlı hızlı nefes alıyor ve sakinleşmeye çalışıyorlardı. İlk sakinleşen Dimitri oldu. Eli masanın üstünde duran mendiline gitti ve dökülen şarabı az da olsa temizlemeye başladı. "Gelinliğini hazırlayacaklar. Özel olarak terziler getirildi. Seni bekliyorlar. Gidelim."

"Olayların hızına yetişemiyorum." Albina kapıya yönelirken Dimitri onu takip etti. "Olayları sen yaratıyorsun, Albina. Kendi hızına yetiş ya da hızını azalt."

Odadan çıktıklarında Dimitri Albina'yı yönlendirdi ve bir odaya soktu. Odada bir sürü yardımcı, kumaşlar, takılar ve taçlar vardı. Zemini boydan boya kaplayan halının desenleri ne kadar büyük bir işçiliğin orada olduğunu kanıtlıyordu. Kumaşların üstünü örttüğü koltuğun yanında dikiş malzemelerinin dolu olduğu bir masa bulunuyordu. Oda tütsü kokusuyla doluydu ve toz içindeydi. Odayı ısıtan şömine, güneşin sıcaklığını unuttukları zamanda orada bulunmak istemesinin tek sebebiydi Albina'nın.

  Girer girmez birkaç kişi Albina'yı tutmuş ve odanın ortasına çekiştirmişti. Albina daha ne olduğunu anlayamazken yardımcılar kumaşları üstüne tutuyor ve teninin rengiyle uyumuna bakıyordu. Birileri kollarını kaldırıp ölçü alıyor, birileri beline bakıyordu. Albina sıkıntıya nefes aldı. Bu onu öldürecekti. Tenine batan iğne ile dişlerini sıktı. Bunun Sabrina'nın bir kumpası olduğunu düşünüyordu. Eziyet gibiydi.

  Onu düşünürken Sabrina içeriye girdiğinde Albina ister istemez gülmüştü. Gününü daha kötü ne yapabilir diye düşünmesine de gerek kalmamıştı. Dimitri ve yardımcılar Sabrina'nın önünde eğilirken Albina sadece tebessüm etti. Yardımcılar işlerine dönerken Sabrina Albina'nın yanına gitti ve onu baştan aşağıya inceledi. "Vücudun iyi, yüzün güzel; cesur, sert, anlayışlı, ince düşüncelisin. Oğluma iyi bir gelin olabilirsin fakat bazı özelliklerine dikkat etmeye bak yoksa sen zararlı çıkarsın. Fazla konuşmak iyi değildir."

"Bu 'ağzını kapa' demenin nazik hali mi?"

Sabrina ellerini Albina'nın saçlarına çıkardı ve yavaşça okşadı. "Bu güzel yüze yazık olmasını istemiyorum sadece."

Albina Kraliçe Sabrina'nın üstü kapalı tehdidine karşı Dimitri'ye baktı. Dimitri tek eliyle işaret verirken herkes dışarı çıktı. "Beni ne ile tehdit ediyorsunuz?"

"Oğlumu mutlu et. Gerisi beni ilgilendirmez."Sabrina arkasını dönüp kapıya yöneldi ve dışarı çıktı. Kapıyı geri kapatmadan önce de Albina'ya seslendi: "Gerisi kocamı ilgilendirir ve biraz acımasızdır."

∆∆∆

Albina'nın ölçüleri alındığında daha fazla dayanamadı ve hızla kendini sarayın dışına attı nefes alabilmek için. Etrafına bakınmaya başladı. Desire'ı arıyordu. Düz çimenlikte ilerledi ve ağaçların olduğu kısma yöneldi. Desire'ı göremeyince etrafı dinlemeye başladı. Onun sesini duyamadan tam arkasından bir kılıcın havayı kesişini duyduğunda hızla eğildi ve belinde duran hançerini çıkardı. Hançeri çıkardığı anda arkasını dönüp kim olduğuna bile bakmadan kendisine kılıcı savuran kişinin boynuna dayadı.

Albina karşısında Loras'ı görmesiyle nefesini üfledi ve hançeri boynundan çekti. "Sen miydin? Ne oldu? Evlenmekten korktun şimdi de karın olacak kişiyi öldürmeye mi çalışıyorsun?"

"Hayır. Sadece yeteneğini ne kadar kullandığına baktım yoksa ben kraliçemden gayet memnunum."

Albina elindeki hançeri beline geri koydu. Loras'ı oraya geldiğinden beri tanıyordu. Ciddi konuşan bir insan değildi. Ukala tavırları bile ciddi değildi. Evlilik gibi bir meselede ise yanında onu bulmak garipti. Onunla evleneceğine hala tam olarak inanmış değildi. Aklına bile gelmeyen şey gerçek olmuştu. Hayata karşı planlar yapıyordu ama hep bir aksilik çıkıyordu. Zincirlerin ellerine bağlandığı bir kukla gibi hissediyordu artık. Zincirlerin ağırlığı ile vücudunu kaldıramıyordu bile. Canı yanıyordu.

  Gözlerini boşluktan çekti ve Loras'a baktı. Sadece onu düşündü. Onun yanında kendini mutlu hissediyordu. Sırtına yüklenen sorumlulukları atışını ve ona iyi gelen şeyleri sıkıca kucaklamasını seviyordu. Her şeye rağmen umudunu kaybetmiyordu. Gözlerini seviyordu mesela. Denize bakar gibi rahatlatıyordu onun gözleri. Kendi dünyasında huzurlu biriydi ve etrafına paylaşmaktan çekinmiyordu. Aynı zamanda savaşçıydı. Dünyasını bozmaya çalışanların önünde dimdik duruyor ve gardını indirmiyordu.

  Loras Albina'nın elini tuttu. "Gidelim." Albina Loras'a karşı çıkmadı, soru sormadı. Zaten kafasını kurcalayan sorunlarından biraz olsun uzaklaşmak ve sakin kafayla daha sonra düşünmek istiyordu. Uzaklaşmanın ona iyi geleceğini biliyordu.

Loras Albina'yı deniz kıyısına getirdiğinde Albina karşısında körfezi gördü. Demir atmış gemiler kıyıya çeşitli mallar ve erzaklar indiriyorlardı. Gemiler denizin dalgalarıyla yerinde duramıyordu. Yine de bu kimseyi durdurmamıştı. Bir koşuşturma hakimdi ve Albina bu koşuşturmanın sebebini merak ediyordu. "Bu acele neden?"

Loras Albina'ya tek kaşını kaldırarak baktı. "Düğün için olabilir mi mesela? Ölüm Oyunu bile birkaç ay ertelendi." Albina gerilmişti. Bu konu sorun yaratacaktı. Savaş kapıdaydı ve kapı aralanmıştı. Geç kalmaktan korkuyordu. Dimitri ile konuşmalıydı.

Loras Albina'yı çekiştirip bir gemiye yönlendirdiğinde önce kendisi bindi gemiye daha sonra arkasını dönüp Albina'ya elini uzattı. Albina Loras'ın ona uzatılan ellerine dikti gözlerini. Sanki tutsa bir daha bırakmayacak gibiydi. Teklifi de bir o kadar asildi. Yavaşça Loras'ın elini tuttu ve gemiye adımını attı. 

Loras Albina'yı düşmemesi için kendine çektiğinde aralarında mesafe kalmamıştı. Albina geri çekilmek istese de geminin sarsıntısından bir süre dengesini bulamadı ve düşmemek için o da Loras'a sıkıca tutundu. 

"Merak etme, seni bırakmam." Albina'nın bu sözler içine işlemişti. Seni bırakmam...

Loras heyecanla güldü. "Sana bir sürprizim var."

"Sana güvenebilir miyim?"

"Aslında bana güvenmeni değil sadece bana güvenmeni istiyorum. Seni sadece kendime istiyorum."

Albina ellerini yavaşça ondan ayrıldı ve bir kenara tutundu. "Neymiş bu sürpriz?" Loras beklemesini söyleyip gözden kayboldu. Albina gemiden ilk indiği zamanı hatırlıyordu. Yanında Loras vardı. Burada ilk tanıştığı kişi oydu. İlk defa kılıç kullanırken yanındaki yine Loras olmuştu. Onu büyücüden kurtaran da oydu. Farkında değildi ama hayatında önemli bir yere yerleşmişti.

Albina anılarına dalmışken Loras'ın sesini duydu. Albina arkasına dönüp Loras'ın büyük sürprizi ile karşılaştığında gözleri büyüdü. Ne diyeceğini, ne tepki vereceğini bilmiyordu. Karşısında duran kişi, onu yıllarca büyüten ve ondan tüm olanları saklayan annesi sandığı kişiydi. "Sen..."

GİRİFT : YöneticilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin