Sonsuza Dek Ve Mutlu.

362 37 10
                                    

Son olan konuşmadan sonra eve gelmiştik. Ne Ece'nin ne de benim gezecek halimiz yoktu. Ural bütün enerjimi bir kaç dakika içinde söyledikleriyle bitirmişti.

Telefonumun titremesi kulaklarımı doldururken elimi koltuğun üzerinde gezdirdim. Ve sonunda telefonumu bularak açtım.

"İris. Merhaba." Bu ses Filiz'in sesiydi. Bir anda boğazımda oluşan yumru yüzünden sertçe yutkundum. Keşke açmadan baksaydım kim olduğuna! Ama..Bende numarası yoktu ki. Nerden bulmuştu benim mumaramı?

"Merhaba." Dedim ağzımda geveleyerek. Pek konuşmak istemiyordum hatta hiç konuşmak istemiyordum. Onunla konuşmak beni kötü hissettiriyordu. Sanki annemin arkasından iş çeviriyormuş gibi.

"Seni çok özledim. Buluşabilir miyiz?" Dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle birlikte. Gözlerimi birkaç saniye kapatıp geri açtım. Buluşmak istemiyordum.

"Şey..Bugün olmaz. Ders çalışmam gerekiyor ve...Arkadaşlarıma sözüm var."

"Peki öyleyse..Kendine dikkat et kızım." 

"Görüşürüz." Diyerek telefonu kapattım ve kafamı koltukta geriye attım. Filiz ile buluşmak istemiyordum. Daha önceki gibi kafamda net olamyan düşünceler yoktu artık. Kesin olarak onunla görüşmek, konuşmak istemiyordum.

"Kimdi?" Diye sordu Ece. Derin bir nefes vererek kafamı kaldırdım.

"Filiz." Dedim sessizce.

"Neden aramış?" omuz silkerken konuştum.

"Buluşmak istiyor." Ece birşey demeden koltuktan kalktı. Küçük adımlarıyla salondan ayrılırken bende koltukta doğruldum. Ellerimi saçlarımdan geçirdikten sonra koltuktan kalktım. Bu durum canımı sıkıyordu. Yaşadığım hayattan mutluydum ve bana yetiyordu. Filizin'de bunca yıl sonra beni görmek istemesi normal değildi...Altında başka birşey yatıyordu.

Kafamı iki yana sallayarak Filiz ile ilgili olan bütün düşünceleri aklımdan attım. Onu düşünerek morelimi biraz daha bozmak istemiyordum.

Hızlıca merdivenleri tırmanarak odama girdim. Yatağımın üzerinde beyaz dikdörtgen bir kutu vardı. Küçük kırmızı bir kurdale ile güzelce süslenmişti. Nerden gelmişti şimdi bu? Odama biraz bakındım ama kimse yoktu.

Yatağıma oturarak kutuyu önüme çektim. Üzerinde bir not yoktu. Kim bırakmıştı şimdi bunu?

"O ne?" Diye sorarak odama girdi Ece.

"Bilmiyorum." Diyip kutuyu araladım. Bir elbise vardı. Kırmızı renkte bir elbiseydi. Elbiseyi omuzlarında bulunan ince iplerinden tutarak kaldırdım. Yere kadar uzanan kırmızı renkte güzel bir elbiseydi. "Burada bir not var." Elbiseyi yatağıma bırakarak kutunun içinde ki notu elime aldım.

'Biliyorum bana kızgınsın. Beni affetmen için elimden gelen herşeyi yapmaya hazırım. Akşam 9 da iskeleye gel. Orada olacağım..'

"Ne yazıyor?" Diye sordu Ece. Elimde ki notu ona verdim. Yüzümde sebepsiz yere gülümseme oluşmuştu. Aslında sebepsiz de değildi. Onu affetmemi istiyordu. Söylediklerinden pişman olmalıydı. "Ural." Dedi Ece hayretle. Notu geri kutuya bırakıp bir anda bana sarıldı.

"Biliyordum! Biliyordum! Seni seviyor. Bak affetmeni istiyor. Gidecek misin? Ah birde soruyor muyum? Tabi ki de gideceksin!" Aslında gitmek istiyordum. Onunla konuşmak istiyordum, onu görmek istiyordum ama korkuyordum da. Ya yine kavga edersek? Ya hiçbirşey tahmin ettiğim gibi olmazsa?

"Bilemiyorum." Dedim Ece'den ayrılırken. Ece yüzümü avuçlayıp hafifçe gülümsedi.

"Bundan daha iyi bir fırsat olamaz İris." haklıydı. Bundan daha iyi bir fırsatım olamazdı. Kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. Gidip herşeyi açıklığa kavuşturmam gerekiyordu. "Hadi seni hazırlayalım!" Diyerek birden ayağa fırladı Ece.

Kızıl CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin