Mürekkep (20. bölüm)

918 121 121
                                    


Multiiiii🔥😍
...

Benim gözlerim Ecevit' in gözlerine dokunmaya bir son vermiş ve benden birine bakmaya başlamıştı.

Ecevit ölmüş ve yerine bir melek bırakmıştı.

Tüm bu yaşadıklarımız, bir meleğin cehenneme düşmesi, düştüğü cehennemde cenneti yaşamasıydı. İhtiyar bir gökyüzünün altında, mavi olmamız demekti tüm bunlar. Ya da telleri kalbimize dolanan bir gitarın, melodisini ruhumuzla çalabilmemiz demekti.

Farklıydı.

Bizim yaşadığımız bu şey; hüzne tutulmanın ve mutluluğu sevmemenin verdiği bir farklılık gibi imkansızlık içeriyordu.

"Bekle burda! " Kalbimi sevindiren sesi imkansızlığın içinde duyulduğunda, ellerim boş kaldı.
Alkım' ın benden gitmesini izlediğimde avuç içime sarılan yalnızlık büyüklüğünü konuşturdu.

Gözden kaybolan Alkım' ın yoluna bakmaktan vageçtiğimde tekrardan Ecevit' e baktım.

Baktığım yerde bir ölü gördüğüm için yutkunamadım.

Yutkunamadığım bu anlarda birkaç mırıltının harfleri dudaklarıma vurmaya başladığında Ecevit'e doğru adımladım. Alkım' ın avucumdaki yokluğu elimdeki damarların birbiriyle kavga etmesine olanak sağladığında kendime hayret ettim. Sanki ben Alkım olmadan tek bir an bile geçiremeyecek bir kız olmuştum. Kalbim bu düşüncemi onaylar gibi atışını hızlandırdığında Ecevit' in yanında durdum. Ellerimi birbirine kenetleyip bakışlarıma aldığımda savunmasız sesi, benim ruhuma yalandan bir siyah karaladı.

" Hayali bir kalp taşıyorum!"
Hayali kalbimiz, dünyada bize ait kılınmış insanlarda gerçeği bağırıyordu.
"Hayali kırık bir ruhu, başka bir bedende taşıyor olmama rağmen her şeyi hatırlıyorum."

Gözlerim, gözlerini sorduğunda, bakışlarım ellerimi terkedip gözlerini buldu. " Ben, bir insan olmak istemiyorum. "

Ecevit ölmüştü.

Bir melek Ecevit' in ölümüne doğmuş ve Ecevit olmuştu.

Gündüze mühürlenen güneş karanlığa olan hayranlığını haykırmış gibi bir meleği ısıtmaya çalışıyordu. O güneşin sıcağında Kayla gizlenmişti. Kayla, bu meleğin dünyada ki her şeyiydi.

Ecevit' in söylediklerine ben devam ettim. " Ben bir insan olmamı sağlayan Allah' ıma şükrediyorum. "

Bir an, düşündüğüm güneşte kendimi buldum.

Güneş geceye aşıktı.

Güneş, geceyi yaşadığında gece ona mezar olup üzerine bulut atardı.
Ben ise insan olamıyordum. Ben, bu dünyanın dallarına tutunamıyor ve her an geçmişime çarpıp, tökezliyordum.
"İnsan olabildin mi ki?" Düşüncelerimi duymuş gibi sorduğu bu soru ile yanağımı ıslatan gözyaşına aldırmadan gülümsedim.
"Hep geçmişime takılıyorum." Söylediğime çarpan bir diğer cümle dünyadaki en büyük acımı fısıldadı.
"Hep geçmişine takılıyor." Alkım' ın, beni Anka' ya benzettiğini dile getirmeden her şeyi anlattım.
"O halde insan olmak fazla zor." Bu söylediğine üzüldüğünü farkettiğimde kafasını öne eğdi.
Bu söylediğine üzülerek cevap verdim.
" Seçenek sunulmadı ki." Sesimde ki keskin acı, onun yüzünü çizdi. Göz kapakları karanlığa kapandığında, kelebeği ıslatmak isteyen gözyaşlarım yanaklarımı sevdi.

" Belki de yeryüzünde bir cehennem vardır ve biz meleklerin ceza alma şekli budur! "
Ecevit bu söyledikleri ile karanlıktan kaçıp gözlerimle buluştu. Yanaklarıma tutunan yaşları gördüğünde, acıyı kalbine götürüp sakladı.
"Güzel düşünce." Ecevit' in bedenindeki bu meleği onayladığımda ıslanan yanağıma uzanan bir el hissettim.

AZRAİL (TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin