Bir sevginin davası masalımın ölümüne sebep olan bir senfoniyi kendisi ile birlikte getirdi. Senfoninin ölüm sebebi olduğunu bilerek bir fırına yabancı birer gülüş verdim. Yabancı olan gülüşüm ısınırken Alkım' ın kıpırdandığını fark ettim. Ömrümden feraget edilen bir zamanın içinde kaybolan Anka, sevdiğim adamın aklına bir bilinmezlik bırakmıştı. Bilinmezliğin içinde gizlenen bu zamanın hazine olduğunu bilerek Alkım' ın yüzüne doğru eğildim. Saçlarımı onun yüzüne bırakırken fırına verdiğim gülüşümü yüzüme getirdim. Alkım' ın uyanmasını beklerken yüzünün şekilden şekile girdiğini gördüm. Saçlarım onun huylanmasını sağlarken kıkırdadım.
"Ya uyansana." Alkım, uyanmadı. Yolun ortasında uyuyor olmasaydı, onu uyandırmazdım ama öyle değildi işte. Yolun ortasında uyumuş ve garip bir şekilde kendine gelmiyordu. "Alkım?" Kulağına doğru fısıldadım. Uyuyor olmasından yararlanarak dudağıma vuran cümleyi söyledim. "Seni sevmiyorum. " Yutkundum. Bu cümleyi duysa bana öyle bir ters bakış atardı ki seven gönlümün sevgisini yüceltmemi falan sağlardı o bakışla. "Sevmiyorum ama nasıl sevmiyorum biliyor musun? " Gülümsedim. "Sensiz nefes alamayacak kadar çok sevmiyorum. " Kıkırdadım. Şu anda tam bir deli gibi davranıyordum. Kim bilir, belki de delinin ta kendisiydim. Saçlarım yüzüne dökülürken saçmalamaya devam ettim. "Seni sevmiyorum. Sevmiyorum ulan sevmiyorum. Hatta öyle bir sevmiyorum ki her an aklımdasın yani o derece sevmiyorum." Alkım' ın sesi duyuldu. "Anladım sevmiyorsun. " Gözlerini açtığında yutkunarak bana baktı. "Ama öyle güzel sevmiyorsun ki insanın sevilmeyesi geliyor." Gülümsedim. "Zaten sevmiyorum ki." Gülümsedi. Sonra olduğu yerden doğruldu.
Alkım, olduğu yerde doğrulduğu an neler olacağını merak ettim. Şu anda Anka' nın sesini duyduğu an ile ilgili ne düşünüyordu acaba? "Nasıl uyudum ben burda? " Ayağa kalktı. Elini bana uzattığında garipseyerek ona baktım. Elini tutarak ayağa kalktım. "O da ne demek? " Ayağa kalktığımda elimi bıraktı ve arabaya yöneldi. Ben onun arkasından yürürken bana cevap vermek adına konuştu. "Kafam kazan gibi. Bir de saçma saçan bir kabus gördüm. " Kabus mu? "Hayatım boyunca hiç bayılmadım. " Bana baktı. "Bu bir ilkti. " Anladım ki Alkım, kabus gördüğüne inanıyor hatta belki de inanmak istiyordu. Kafamı iki yana salladım. "Ne gördün diye sormayacağım." İkimizde kendi kapılarımızı araladık ve aynı anda koltuğa bıraktık kendimizi. "Sorma güzelim, sorma." Sormadım. Alkım, kafasını toparlamak ister gibiydi. Sessizdi. Çok yıpranmıştı ve bunu benden saklamak istiyor gibiydi. Gözlerim onu izlerken arabanın hızlandığının farkındaydım. "Nereye gidiyoruz? " Alkım, cevap vermedi. Bana işkence gibi gelen bir zamanın yelkovanına salıncak kurdum. Sevdiğim adama bakarak ruhumun benimsediği acıyı yuttum.Onun bir özlemin koynuna atıldığını ve kendi duygularını anlayamadığının farkındaydım. Neler olduğunu bilen bir benliğe sahip olmama rağmen yanan bir gökkuşağının üzerine siyah bir kalp çizmiştim. Kalbin ruhuma işlediği savaşı uzunca izledim. Titreyen bedenimin bir cümleye kurban gideceğini bilerek yutkundum. Alkım' a anlatsam anlar mıydı?
Bir ölünün defterine yazılır mıydı kader? O ölümün üzerine her hangi bir cümle daha eklenebilir miydi? Kefeninin toprakla olan ilişkisi bir darbe gibi aklıma vurduğunda Anka' nın cesedi eşsiz hüznüme ortak oldu. O bildi benim yaşadığımı. Ben bildim onun yaşadığını. Sonra ikimizde bir bedene ruhlarımızı saklayıp Alkım' ın eşsiz güzelliğine sonsuzluğumuzu adadık. Zaman ikimizin arasına girmişken birlikte üzülmemize engel olamıyordu. Hapsolduğum adamın bakışları bana uğradığında düşüncelerimin arasından sıyrıldım. Araba durduğundan Alkım, bana böyle uzunca bakabiliyordu. Kafamı önüme çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL (TAMAMLANDI )
FantasyAzrail' in insan oluşunu anlatan mürekkep, kararırken aşkı mırıldanıyor... Kapak tasarımı; İrkeladeyna