Bölümleri yazarken, bölümün içeriğine göre bir şarkıyı seçip o bölümü yazmayı bitirene kadar başka bir şarkı dinleyemediğimi fark ettim.
Sizlerle de paylaşmanın iyi olacağını düşündüm, bu sayede kitapla daha iyi özdeşleşebilirsiniz. Bu bölümün şarkısı;
t.A.T.u - All The Things She Saidİyi okumalar...
________
'gözlerin en bakışında
bir en deniz,
ve denizin en gözünde
bir bakış, o sensin deniz..o bakışa ben baktım
deniz bakışındaydı, bıktım
bakışındaydı gözleri,
gözlerindeydi deniz...' Özdemir Asaf🌊
Hayatımı, benliğimi, olduğum yeri sorgulamakla geçen saatler beni içten içe çürütürken içimdeki sebepsiz huzursuzluk iyice aklımı bulandırmıştı. Bir tarafım yanlış bir şey yapmadığımı söylerken diğer yanım bana şefkat gösteren herhangi birinin kucağına oturacak kadar ilgiye muhtaç eziğin teki olduğumu yüzüme vuruyordu.
Eğer Doruk insanların içinde içmeme izin verseydi de evliliğin yalan olduğunu bilen birileri bizi yapışık bir şekilde görüp Akif Bey'e söyleseydi kendimi ve annemi kurtaracağım son şansımı da kaybederdim. Asıl suçluluk duyduğum nokta ise onun göğsünde yatacak kadar ona alışmış olmamdı. Tamam, ondan nefret etmeme gerek yoktu belki ama bu kadar yakınlık çok tehlikeliydi.
Ona alışmam, güvenmem, kollarında huzurlu hissetmem çok yanlıştı.
Bir daha konuşmayalım dememden sonra kapıya gelmeyi bırakın üst kata bile çıkmamıştı. Hiç sesi de çıkmıyordu. Ne yaptığını merak etsem de odamdan çıkamıyordum. Yüzüne bakacak cesaretim yoktu. Muhtemelen beni gece yaklaşıp sabah olunca kaçan aptal bir çocuk olarak görüyordu.
Oysaki uyarmıştı beni, 'sabah pişman olacağın şeyler yapma' demişti. Ama dinlememiştim. Çünkü her şeyin en iyisini ben biliyordum ya, o yüzden yine en iyisini yapıp batırmıştım.
Saat akşam 6'yı biraz geçerken şimdi hazırlanmaya başlasam 7'de anca orada olacağımızı varsayarak yataktan kalktım. Gardrobun önüne geçip içinde kalan birkaç parça kıyafetten bej rengi bir elbiseyi seçip özensizce üstüme geçirdim. Hafif bir makyaj ve saçımı düzeltmeden sonra hazırdım. Derin bir nefes alıp titreyen ellerimle kilidi çevirip kapıyı açtım ve odadan çıktım.
Bir an önce oraya gidip yemek yemek istiyordum çünkü sabahtan beri odamdan çıkmadığım için tek bir lokma bile boğazımdan geçmemişti. Doruk'un odasının kapısının açık olduğunu görünce salonda olduğunu düşünerek titrek adımlarla aşağı indim. Üstüne geçirdiği siyah pantolon ve siyah gömlekle her zamanki gibi olgun görünüyordu.
Dirseklerini dizlerinin üstüne koymuş ayağıyla ritim tutarak kapalı televizyon ekranını izliyordu. Geldiğimi görünce başını bana çevirdi. Ürkekçe ama gözlerimi bir an bile kaçırmadan ona bakıyordum. Derin bir nefes aldı ve yerinden kalkıp bana doğru gelmeye başladı. Ne gözleri ne de yüz ifadesi herhangi bir duygu parçası içermiyordu.
Alyanslı elini yanağıma koydu ve baş parmağıyla dudağımı okşadı; "Eve gelince konuşup her şeyi halledeceğiz. Geceyi de ağlayarak geçirmene izin vermeyeceğim." dedi toprağın yedi kat dibinden gelen boğuk bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Romance"Saçlarının okşanması iyi geliyorsa neden her seferinde kendini çekiyorsun?" dedim sitemle. Doruk, buruk bir şekilde gülümsedi. "Eğer sürekli saçlarımı okşarsan ben buna alışırım ve sen gidince kimse gelip benim saçımı okşamayacağı için eksik hissed...