İyi okumalar küçükler...
_______
"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum."
🌊
(Deniz Neşe ve Doruk'un koltukta uyandıkları sabahtan, Deniz Neşe'nin ağzından devam ediyoruz.)
Yıllardır aradığım huzurun kollarında uyuma savaşı verirken kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Aniden gözlerimi açmamla gerçekten de boşlukta olduğumu gördüm. Çünkü Doruk Özer beni kucağında taşıyordu. Şu an nerede olduğumu, nereye yol aldığımı idrak edecek bilince sahip değildim.
Tek bildiğim şey güvende olduğumdu. Çünkü o varken kimse bana zarar veremezdi, onun dışında.
Birkaç sarsıntılı ve uyur uyanık saniyeden sonra sırtım yumuşak yatakla buluşmuştu. "Hadi kapat gözlerini, güzel kızım. Saat daha erken." dedi mayıştırıcı sesiyle. Ona cevap vermedim ama gitmeye yeltendiğinde de elini bırakmadım. "Nereye?" sesim herkesin çığlık çığlığa olduğu bir yerdeki fısıltı gibiydi.
"İşe gitmeden önce duş alacağım." dedi ve onu bırakmadığım elimin avuç içini öpüp yanımdan uzaklaştı. Görüşüm bulanık olduğu için pek bir şey seçemiyordum ama hâlâ odada olduğunu hissedebiliyordum. "Duş aldıktan sonra yanımda giyin." benim gayet ciddi olduğum bu sözüme güldü. "Uykunda abazalık yapma, velet."
Kapı kapandı ve su sesinin hipnotizeliğiyle uykuya teslim oldum. Gerisi karanlıktan ibaretti.
🌊
Yüzüme vuran güneş uykumu yerle bir ederken birkaç saniyeliğine beynim durdu çünkü ben salonda uyumuştum ama şimdi odamdaydım, yani Doruk'un odasında. Uyurgezer olmadığıma göre Doruk taşımıştır diyip fazla kurcalamadım. Sağıma döndüğümde kendimi Doruk'un yastığını kollarım arasına alıp ona sarılıyormuş gibi hayal ederken bulmuştum. İyice kendime geldiğimde bu hayalden vazgeçip yatakta doğruldum.
Telefonum yanıbaşımdaydı. Bunu da Doruk'un buraya koymuş olacağını düşünüp açtığımda Doruk'tan bir mesaj vardı,
Doruk Özer (09.17): Uyanınca ara beni, güzel kızım.
Açık olmak gerekirse mesaj biraz korkutucuydu çünkü söyleyeceği önemsiz bir şey olsa herhangi bir saatte arayıp konuşabilirdi ama bu mühim bir konuydu. İnşallah Şeyda ya da mektupla ilgili değildir dedim kendi kendime. Bir yanım da Şeyda konusunun onun için önemli olduğunu yani telefonda konuşmayacağını söylüyordu. Daha fazla beklemeden Doruk'u aradım. Birkaç çalıştan sonra açılmıştı.
"Günaydın, kızım. Tünaydın mı demeliyim yoksa?" dedi, sesi neşeli geliyordu.
"Saat 11 Doruk, abartma. Bu arada sana da günaydın."
"Sen mışıl mışıl uyurken sabahın 7'sinde kalkıp işe gitmeyi sindiremedim, kusura bakma."
Yapmak istediği şeyi anlamıştım, onun gibi cevap verdim; "Keşke sen de evde oturup bunak bir adamın parasını yeme mutluluğunu tadabilsen ama bilirsin bazı şeyler imkansız." dedim muzip bir şekilde. Karşıdan gelen kahkaha sesi beni rahatlatmıştı. "Senden başka beni güldüren hiçbir şey yok, Neşe."
O an sinirlerim çekilmiş gibi hissettim. Yine aynı şeyi yapmıştı. Beni olduğum yere çivilemişti, hem de tek bir cümlesiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Romance"Saçlarının okşanması iyi geliyorsa neden her seferinde kendini çekiyorsun?" dedim sitemle. Doruk, buruk bir şekilde gülümsedi. "Eğer sürekli saçlarımı okşarsan ben buna alışırım ve sen gidince kimse gelip benim saçımı okşamayacağı için eksik hissed...