Sabah ezanıyla birlikte uyandığım Cuma gününe ayrı bir enerji ile başlamıştım. Hava ne sıcak, ne de soğuktu. Tam ilkbahar havası. Kıldığım dört rekatlık sabah namazının ardından, yeni aldığım abdesti hiç bozmadan Kur'an-ı Kerim'imi açıp okumaya karar vermiştim. En sevdiğim sureydi, Yusuf suresi. Ama Cuma gününün adına Cuma suresini okumak üzerine aldığım ayrı bir karar ile hemen açtım doğru sayfayı. Kısa bir sureydi zaten ve bende gerekli zaman bol olduğu için başladım yavaş yavaş okumaya...Aradan geçen yirmi dakikanın sonunda baktım da, ne kadar yavaş okumuştum öyle bu kadarcık sayfayı. Güneş de aymıştı. Kuşların cıvıltısını kapalı penceremin arkasından bile duyabiliyordum. Onların o güzel şarkıları içeri girebilsin diye araladığım perdeden sonra pencereyi açtım ve daha tam büyüyememiş çiçeklerimi izledim bir süre.
"Mahru! Kızım, uyandın mı?" Annemin sesiydi bu. Herhalde onlarda uyanmış olacaklar ki beni çağırıyordu. Açtığım perdeyi, açık bıraktığım pencerenin üstüne doğru geri örttüm. Daha fazla kimseyi bekletmeden de mutfağa doğru ilerledim.
Küçücük evde bile bu kadar mutlu olabilmeyi başaran, nadir ebeveynlerden birine denk geldiğim için ne kadar şükretsem azdır. Annem hoca hanımdı, yazları camilerde Kur'an öğrenmeye gelen öğrencileri eğitirdi. Babam otomobil sektöründe çalışıyordu, en iyi arabaların kendi ellerinden çıktığını iddia ederdi.
Ben ise, Mahru. Üniversite öğrencisiyim. İnşAllah iki seneye öğrencilerime kavuşacağım! Öğretmen olmaya kendini adamış bir kız olarak görebilirsiniz belki beni, haklısınız. Sanki öğretmenlik benim için ortaya atılmış bir meslek gibi.
"Kızım, uyanmışsın. Neden gelmedin hemen?" Annemin kahvaltı hazırlama telaşına bende el uzattım. Buzdolabından kahvaltılık ne varsa çıkarmaya başladım.
"Kur'an okumuştum biraz, sonra da çiçekler... biliyorsun işte her zaman ki hâlim!" derken, kavanozdaki reçeli kaseye koymaya çalışıyordum.
"Bugün dersin var mı Mahru?" deyip, gazetesinde ki bakışlarını hiç oynatmadan sorusunu soran babama baktım ilk üç saniye.
"Evet baba. İki dersim var sonra eve geri geleceğim. Hayırdır, bir şey mi oldu?" Reçeli dökmeden kaseye koyduktan sonra kaseyi de masadaki yerine koydum. Sonra zeytini, peyniri, ekmeği de yerli yerine koymaya başladım.
Bu sırada babam da "Seninle konuşmak istediğim ufak bir konu var da kızım, sen eve gelince bana haber edin," demişti. Bende karşı gelemeyeceğim için "Tabii baba," deyip işimi yapmaya devam etmiştim.
***
Evden ancak çıkabilmiştim. Saat dokuza çeyrek vardı daha. Üniversiteye bir ders erken gidecektim anlaşılan.
Sırtımda ki küçük sırt çantamdan çıkardığım telefonumun tuş kilidini kısa hareketlerle açtığımda, rehber de Gamze'nin adını arattım hemen. Onu arayıp fazladan bir ders saatimi değerlendirmek en iyisi olacaktı.
Arama tuşuna bastığım telefonu kulağıma götürüp, Gamze'nin telefonu açmasını bekledim.
"Efendim ay yüzlü kızım?" diye enerji dolu sesiyle bana da enerji yollayarak açmıştı telefonu.
"Gamze'm! Bil bakalım ne yaptım?"
"Ay! Ne oldu Mahru? Kötü bir şey mi geldi başına?" diye enerjisini bir anda kaybeden Gamze'ye ilk önce güldüm, sonra da sakince devam ettim konuşmama.
"Hayır Gamze! Erken çıktım evden. Sende çık, gel. Bir yerlerde otururuz, seversin ya?" deyip cevap vermesini bekledim.
"Severim, severim! O zaman sen geç üniversiteye, bende hemen hazırlanıp geliyorum oraya. Öptüm seni, görüşürüz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHRU
SpiritualMahru ve Yusuf *** "... Bu yüzden Allah'ın huzurunda sana tekrar soruyorum..." dedikten sonra sağ elimdeki tektaşı nazikçe çıkardı ve önümde dizinin üstüne çöküp, başını da önüne eğdi. "Sana istediğin gibi bir eş adayı olmak isteyen bu adamla evlen...