Bölüm 32 - Mahru

12.3K 655 42
                                    


Kazık yemek...

İnsanlar yıllarca aynı evde yaşadığı insanların anlık duygu değişimlerinden dolayı şaşırıp kalabiliyor. Kavga da edebiliyor. Ayrıla da biliyor. Karşılığında da sadece yedikleri kazıkla kalıyorlar.

Aylarca, yıllarca girdikleri depresyondan çıkamıyorlar. Psikolojileri bozuluyor. Nereye dönseler, onu bu hâle getiren kişinin suratıyla karşılaşıyorlar.

Yaklaşık dört gündür bende bu haldeyim. Bayılıp, ayılıp geçen dört gün. Arada karambole olan doğum günümle geçen dört gün. Gamze'yle odamdan dışarı çıkmadığım dört gün. Kimsenin Yusuf'tan haber alamadığı dört gün. Beş kilo birden verdiğim dört gün.

Hayatımın en zorlu yılı, bu yıl olsa gerek. Acısıyla tatlısıyla geçmek bilmeyen bir yıl. Hayatıma yön veren bir yıl. Hastalığımın kendini en çok belli ettiği bir yıl.

"Kızım, gel bir lokma geçsin boğazından. Yalvarıyorum sana bak." Annemin başımda nöbet tutmasına engel olan tek etmen Gamze'ydi. Ama o lavaboya girince annem başımda bitiveriyordu. Akşam olunca da babam geliyordu odama. Bana yarım saat nasihat çekiyordu. Pişman olduğunu, beni Yusuf'la tanıştırmaması gerektiğini söyleyip o da üzülüyordu. Hepsi üzülüyordu. Hepsinden çok ben... sanki Yusuf giderken yanında yüreğimi de götürmüş gibi hissediyordum. Yüreğimin eksikliği tüm vücudumu mahvediyormuş gibi...

"Anne, aç değilim. Lütfen zorlama." Günlerdir yattığım yataktan kalkma nedenlerim belliydi. Namaz kılmak için ve ihtiyaçlarımı gidermek için. Onun dışında yatmaktan başka bir şey yapamıyordum. Beynimin içinde sürekli Yusuf'un söyledikleri çınlıyordu. Sanki ayrılmak istemişim gibi gösterdiği tepkiden sonra bir türlü kendine gelememiştim.

Gamze odaya gelince annem onun kulağına bir şeyler fısıldadı ve odadan çıktı. Gamze ise yine yanıma gelip yattı. İkimizde tavana bakıyorduk. Uykusuzluktan şişen gözlerim ağrıyordu. Uykum olmamasına rağmen uzun süre açık tutamıyordum.

"Gamze." Zar zor çıkan sesimi duyunca yattığı yerden doğruldu. Kolundan tutup geri çektim ve tekrar yatmasını sağladım. "Ben Yusuf'a kötü bir şey mi söyledim?" Gözlerimin dolduğunu hissetmemden saniyeler sonra yanağımdaki yaşı hissettim. O kadar sulu göz olmuştum ki.

"O ne biçim laf Mahru? Seninle konuştuk ya biz bunları. Yusuf'un sinirli gününe denk geldiğini söyledim ya ben sana. Neden hâlâ kendini bu kadar üzüyorsun? Bak görürsün, bugün yarın gelecek o yine. Demedi deme." Gamze'nin dediklerine de inancım kalmamıştı. Kaç gündür aynı cümleyi kurup duruyordu. Ama ne gelen ne de giden yok çevremden.

"Yusuf onu sevmediğimi düşünüyor. Ona güvenmediğimi, hatta onun gözünü boyadığımı düşünüyor Gamze! İnanabiliyor musun?" Komidinin üzerinde ki sürahiden su doldurup elime tutuşturduğu bardaktaki suyu zar zor içebilmiştim. Elimde, kolumda ne güç kalmıştı ne de derman.

"Sakin olur musun? Bak kullandığın ilaçların dozu yükseltildi ama sen hâlâ aynı devam ediyorsun. Az sakin ol." Haklıydı. Her zamanki doktorumu minnetle eve çağırmışlardı ve doktor durumumu görünce bir haftalığına ilacımın dozunu yükseltmişti. Önceden iki üç günde bir aldığım ilacı dört gündür, her gün içiyordum.

"Saat kaç oldu?" Konuşurken bile zorlanır mı insan? Hiçbir şeye mecalim kalmamıştı. "İki buçuğa geliyor. Dışarı çıkalım mı? Biraz hava alırsın." Dirseğinin üzerinde doğrulup gözümün içine bakıyordu. "Sadece sitenin içinde de olabilir..." Kaç gündür başımdan bile ayrılmadığı için hissettiğim apayrı minnet duygusunu ancak isteklerini kabul ederek giderebilirdim. Bu yüzden kafamı sallayarak onayladığım isteğini ilk denemesinde kabul etmeme şaşırdı. "Gerçekten mi? Allah be!" Gamze'nin tiz bağırışları başımdaki derin ağrıyı meydana çıkarınca ister istemez suratımı buruşturdum.

"Mahru, n'oldu? İyi misin Mahru?" Onu üzmek istemediğim için bir şeyim yokmuş gibi yapıp ayağa kalktım ve üzerimdeki kısa kollunun üzerine namaz feracemi giyindim. Kafama da Şallarımdan bir tanesini çabucak bağladım ve odamdan sonunda çıktım. Annem odadan böyle çıktığımı görünce hemen yanıma geldi ve koluma girdi. Bu kadar çok şaşırmaya da gerek yok hani(!).

"Kızım, iyi misin yavrum?" deyince sakince ona döndüm. "İyiyim annem, merak etme. Hava alıp geleceğiz." Annem benim dediklerime inanmadığı için Gamze'ye dönüp, "Gamze ne diyor bu?" diye sordu. Gamze'de, sitede iki tur atıp geleceğiz bahanesiyle annemi oyaladı ve evden çıktık.

Gamze benim koluma girmeyi tercih etti. Evden yaklaşık üç metre kadar uzaklaştıktan sonra karnıma giren ağrıyla en yakınımdaki banka koştum. "Mahru bunlar hep doğru düzgün yemek yemediğinden kaynaklanıyor! İyi misin, eve gidelim mi?" Israrla kolumu bırakmıyordu ve bir yandan da bana laf yetiştiriyordu.

Sonunda zar zor oturduğum bankta derin derin nefesler almaya başladım. Vücudumda vitamin denilen şeylerden hiç kalmamışa benziyordu! Oturduğumuz bank evin arkasında kalıyordu. En yeşillik olan yer... İçime derin derin nefes çekmek yavaş yavaş işe yarıyordu.

Gamze yanıma oturur oturmaz telefonu çalmaya başlayınca ayağa kalktı ve telefonu cevapladı. Görkem aradığında yanımda konuşmak istemiyordu bilerek. Bende anlayışla yanıma gelmesini bekliyordum her defasında. Gerçekten de insanın bir arkadaşı, bir dostu olmalı. Her türlü zor anında her zaman yanında olan ve karşılık beklemeden sadakatini üzerinden eksik etmeyen...

Suratında ki gülümsemeyle yanıma gelen Gamze'ye baktım uzun uzun. Ne için bu kadar gülümsediğine anlam verememiştim. "N'oldu sana?" deyip göz kırptım. Bu hayrı alamet olmayan gülümsemesinden gerçekten de bir şey anlayamamıştım.

"Şimdi sana birkaç şey anlatacağım ama aniden tepki gösterme, maazAllah kalbine bir şey olur falan..." Bir şeyler kaynatıyordu yine o derin kazanında. Hoş, ben hiçbir zaman o kazandakilerin ne olduğunu öğrenemiyordum ya. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onaylamamdan sonra derin bir nefes çekti içine.

"Şimdi sen bu hallere düşünce elimden bir yardımın gelmesi gerektiğini düşündüm ve Görkem'le ufak çaplı bir plan yaptık. Ben senin telefonundan Yusuf'un telefon numarasını aldım ve Görkem'e attım. O da sağ olsun her gün o numarayı arayıp durdu. Dört gündür kapalı olan telefonu bugün açmış Yusuf." Kalp atışlarımın nasıl hızlandığını duyabiliyor musunuz? Allah'ım! "Görkem'in telefonunu ilk arayışında açmamış. İkinci arayışında da açmamış ama üçüncü de, artık sonunda açmış. Görkem kendini tanıtınca nazik davranmış." Dayanamayıp Gamze'nin kollarından tuttum ve sarsalayarak, "İyi miymiş Yusuf, Gamze?" diye sordum.

Gamze benim aksime sakinliğini koruyarak gülümsemeye devam etti. "Nerede olduğunu falan sorduğunda ise sana da söylediği gibi Romanya'da olduğunu söylemiş. İyiymiş." Gamze hâlâ gülümsemeye devam ediyordu.

"Gelmeyecek miymiş? Sormamış mı beni?" Tedirginlikle sorduğum sorunun cevabından korkuyordum. Beni daha fazla üzmesinden endişe ediyordum. Gamze, az önceki gülümsemesini bir kenara koyup ciddi bir ifadeye büründü. Cevabını bakışlarından anlayıp oturduğum bankta kenara kaydım ve bacaklarımın üzerinde bıraktığım ellerimle oynamaya başladım.

Üzülmüştüm. Umutlarım kırılmıştı. Kalbime ansız bir acı saplanmıştı. Ama dayanmam gerekiyordu. En azından 30 Nisan'a kadar sabretmem gerekiyordu çünkü ben asıl cevabı o gün alacaktım. O gün öğrenecektim Yusuf'un amacını.

Gamze bankın üzerinde yanıma doğru kayıp, elini omzuma koydu. "Mahru kötü düşünme. Sen onun aklından bile çıkmıyorsundur ki. Öyle de böyle de siz nişanlısınız. Kalpleriniz birbirine bağlı. Allah yolunuzu tekrar denk düşürür, merak etme. Bu sadece ufak bir sınav, anlasana..." Suratımı Gamze'ye çevirdim ve gözlerinde ki samimiyete baktım. Gerçekten insan başına gelebilecek en güzel hediyelerden birisiydi, arkadaşı. Buruk bir gülümsemeyle karşılık verdim, güzel sözlerine.

"İnşAllah. İnşAllah öyledir."

Selamın aleyküm! Nasılsınıııız? Ben günden güne büyüyüşümüzü izleyerek enerji topluyorum! MaşAllah 41K olmuşuz! Daha nicelerini görmeyi nasip etsin Allah.

İnşAllah bu bölümü de beğenirsiniz... Bu aralar Mahru-Yusuf ikilisinin arası bozuk gidiyor. Önceki bölümde Yusuf'u da haklı bulan olmuş, Mahru'yu da. Düşüncelerini tekrardan yorumlara bekliyorum. Oy vermeyi unutmayın!

Allah'a emanet olun!
-Leyla Akgül

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin