Ah bu şarkı, medyadaki şarkı... Bu bölümde en çok bunu dinledim. Sizde dinleyin.
Acı. Ruhunuzu bedeninizden ayıracak seviyeye ulaştığında farkedersiniz.
Öfke. Sinirden migreniniz kendini orta attığında, etrafınıza zarar verme duygusuyla ortaya çıkar.
Daha da fazlası, yüreğinizin orta yerinde ki acıyla, vücudunuzda ki öfkenin birleşmesidir. Kendinize hakim olamayıp, yaptıklarınızdan pişman olmak... Tam olarak öyle hissediyorum. Dün yaptıklarımdan dolayı pişmanlık duyuyordum. Ancak hâlâ bir yarım eksik hissetmekten de alıkoyamıyorum kendimi.Yaşanılanlar kolay değildi. Yattığım hastane yatağının karşısında duran gelinliğime baktıkça gözlerim tekrar doluyordu. Sadece iki günde gözlerim kan çanağına dönmüştü. Asla durduramıyordum kendimi. Sürekli kalbimdeki acıyla suratımı buruşturmaktan sıkılmış olmama rağmen acı, bir an olsun beni yalnız bırakmadı. Yattığım yerde, oturduğum yerde... hiçbir yerde.
Yusuf komadaydı. Doktor neler olduğunu anlatmıştı ancak ben hiçbir şey hatırlayamıyorum. Zihnim de bedenim de allak bullak olmuştu. Düğün günü bu hale gelmek, bir insanın başına gelebilecek en son şey olmalıydı. Duâ edip duruyordum. Sürekli ellerimi semâya açıyordum. Onun acısını bana yükle Allah'ım... O uyansın, ben uyumaya alışığım...
Kolumda ki -sürekli yeniledikleri- serumla yavaşça ayağa kalktım ve serumu da yanımda sürükleyerek odadan çıktım. Benim odadan çıktığımı gören annem, hemen ayaklanıp yanıma geldi. "Annecim, bir şey mi oldu?" Kafamı olumsuz anlamda sağa sola sallayarak yürümeye devam ettim.
"Ben Yusuf'un yanına girmeye hazırım." Önceki gün Melda anne ve annem sırayla girmiş. Ancak ben o sıralarda uyuyordum. Yine.
"Emin misin kızım? Bak vücudun daha fazla atağı kaldıramazmış, zorlama istersen..." Annemin dediklerine takılmadan yürümeye, asansöre yaklaşmaya devam ettim. Üst kata çıkmalıydım.
"Anne, lütfen beni yorma." Annem daha fazla zorlamak istemediği için koluma girip bana yardımcı oldu. Hoş, annemden daha çok serum kolu yardım ediyordu yürümeme ya.
Asansöre bindikten sonra ikinci katın tuşuna bastım. Sanki daha çok basarsam daha hızlı gidecekmiş gibi birden fazla basınca annem ellerimi tutup önümde birleştirdi. Suratıma, acıdığı her halinden belli olan ifadesiyle bakıyordu. Gözleri, her gördüğümde ıslak ve kırmızıydı. Annem Yusuf'a da üzülüyordu ancak beni bu hale getirdiği için ona düşman bile olabilirdi.
"Geç Mahru," deyip eliyle kapıyı işaret etti. Kapının açıldığını farkedince kendimi dışarıya attım. Koridorun sonunda ki yoğun bakımda yatan Yusuf'u göreceğim için heyecandan ellerim buz tutmuştu. Bacaklarım titriyordu. Yıkılmamak için serum kolunu sımsıkı tutan parmaklarım kızarmıştı. Adımlarım ne hızlıydı ne de yavaş. Beni Yusuf'a götürmeye yeterliydi.
"Mahru!" Uzaktan gelen sesleniş Gamze'ye aitti. Koridorun sonundan koşarak geliyordu. Gamze'yi görünce olduğum yerde kalakaldım ve gözyaşlarım yine sel olup akmaya başladı. Onu görünce dayanamıyorum. Çünkü o an yanımda o vardı. Çünkü tek dayanağım Gamze'ydi.
Gelir gelmez boynuma sıkı sıkıya sarılmıştı. Bende yüzümü saçlarının arasına gömüp, gözyaşlarımı akıtmaya orada devam ettim. "Ben yanındayım Mahru'm! Ağlama. Hepimiz buradayız ve Yusuf, hiçbirimizi bırakmaz canım arkadaşım. Ağlama sen. Yusuf sana kıyamaz... henüz elini bile tutamamışken terk edip gitmez, merak etme." Söyledikleriyle beraber tekrar fenalaşacağımı düşünüp başımı kaldırdım ve ellerimi Gamze'den ayırdım. İçime derin derin nefesler çekmeye başladım ancak kalbimdeki acı, derin nefes almamı da engelliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHRU
SpiritualMahru ve Yusuf *** "... Bu yüzden Allah'ın huzurunda sana tekrar soruyorum..." dedikten sonra sağ elimdeki tektaşı nazikçe çıkardı ve önümde dizinin üstüne çöküp, başını da önüne eğdi. "Sana istediğin gibi bir eş adayı olmak isteyen bu adamla evlen...