Her insanın bir bahtı, bir kaderi vardır; iyisiyle kötüsüyle yaşamaya mahkum olduğu. Ben henüz üniversite sonda olmasına rağmen evlenmesine bir ay kalmış bir genç kız olarak, yaşadığım onca şeye istemeyerek boyun eğmek zorunda kaldım. Ailem için, daha doğrusu babam için. Ortağı olduğu şirketten pay haklarını ellerinden almasınlar diye evlendirilerek babam için fedakarlık yaptım. Belki de fedakarlık kelimesinin asıl anlamı bu değildi, ama ben zorla da olsa yapmam gerekeni yaptım. Rabbimin bana kader olarak gösterdiği yolda ilerlemeye devam ediyorum.Tam da bugün dini nikahlı bir kız olarak uyandım. Tarihte bugün, 5 Nisan. İki gün önce nişanlanmışken, önceki gün dini nikahı da kıydık. Harama daha fazla girmemek için... Elimdeki pırlantaya baktım uzun uzun. Daha yataktan da çıkmamıştım. Galiba ilk defa bugün boş bir gündü ve bugün de okula gitmek zorundaydım.
Zorla çıktığım odamdan sonra rutin denilen işleri halletmek üzere lavaboya gittim. Sıradan her şeyi yaptıktan sonra odama geri döndüm ve camdan görünen sıcak havaya uygun olan tunik kombini yaptım. İnce de bir şal taktıktan sonra komidinin üzerinde duran telefonu elime aldım.
3 cevapsız çağrı. 2 yeni mesaj.
İçimden bir besmele çekip ekran kilidini açtım ve önce cevapsız çağrılara baktım. İkisi Yusuf'tan, diğeri de Gamze'dendi. Ardından mesajlara baktım.
Kimden: Yusuf Mim
Uyanamadın mı?Kimden: Gamze'm
Bugün gelecek misin okula?İkisi de mesajlarını bir saat önce atmışlardı. Ancak aklıma gelen önemli detayı yakaladım ve ekrandan saate baktım. 12:28. Oha! O kadar uyumuş muyum gerçekten?
Hemen Gamze'yi arayıp, telefonu hoparlöre aldım. Bu sırada odayı toparlamalıydım. "Mahru! Neredesin kızım sen?"
"Gamze ya, uyuyakalmışım. Ders başladı mı?" Sesimden yeterince mahcup olduğum anlaşılsın diye kısık çıkmıştı sesim. "Yirmi dakika var. Yetişebilir misin, yoksa gelip alayım mı?"
"Yok yok, gelirim ben! Hadi çıktım! Görüşürüz!" deyip hızla telefonu suratına kapattım ve odadan süper hızımla çıktım. Dış kapıya yapıştırılan notu görünce ayakkabılarımı giyerken bir yandan da onu okumaya çalıştım.
"Pazardayım..." Annemin yapıştırdığı notlardan biriydi. Evdeki sessizliğin nedeni de belli olunca rahatça evden çıktım ve kapıyı arkamdan kilitleyip, koşmakla yürümek arasında kalan hızlı adımlarımla otobüs durağına yetişmeye çalıştım. Bu sırada içimden ettiğim duaların kabul olmasını istemekle meşguldüm.
"Allah'ım lütfen derse geç kalmayayım!"
***
Bugün okulda üç dersimiz vardı. Biri Banu hanımın dersiydi ve kendisiyle pek de iyi anlaştığım söylenemez. O, daha çok kendini ön plana çıkarmayı seven ve makyaj yapmaktan hiç çekinmeyen bir bayandı. Aksine benim kendimi örtüyor olmamı hoş karşılamıyordu. Kendime, vücuduma bir ihanet olarak gördüğünü söylüyordu. Dediklerine hiçbir zaman karşılık vermedim ama o beni gördükçe sataşmayı hiç ihmal etmemişti. Ve uzun zamandır da dersine girmiyordum. Bugün girmek zorunda olduğum dersiyle ilgili gelen mesaj beni yola düşürmüştü bugün, yoksa yine gelemezdim, onca işin arasında...
Otobüsten indikten sonra kampüsün olduğu alana yine aynı adımlarımla kendimi zor attım. Bir köşede dinlenip soluklanmaya ihtiyacımın olduğunu kalp ritimlerimden anlayabiliyordum. Ama buna kulak asmayıp okul binasına kadar aynı şekilde ilerledim.
Asansörün başında ki kalabalığı görünce ister istemez suratım asıldı, ancak buna boyun eğmek zorunda olduğumun farkındalığıyla kalabalığa bende karıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHRU
SpiritualMahru ve Yusuf *** "... Bu yüzden Allah'ın huzurunda sana tekrar soruyorum..." dedikten sonra sağ elimdeki tektaşı nazikçe çıkardı ve önümde dizinin üstüne çöküp, başını da önüne eğdi. "Sana istediğin gibi bir eş adayı olmak isteyen bu adamla evlen...