Medyadaki şarkı eskilerden, anlamlı bir şarkı. Okurken dinleyebilirsiniz.
Şükür. Ne kadar değerli ve anlamlı bir kelime olduğunu bugünlerde daha iyi anlıyordum. Annem küçükken üstüne basa basa söylerdi, söylerdi de aldırmazdım. Küçüktüm, ne yapayım? Ama büyüdükçe öğrendim. Büyüdükçe şükretmeyi öğrendim. Dünüme, bugünüme, yarınlarıma... önümdekilere, arkamdakilere... her şeyin şükredilecek bir yanı olduğunu öğrendim. Şimdi baksanız etrafınıza bir ağacın gölgesine, bir kaldırım taşını yapan makinelere, yediğin besini yetiştiren hazırlayan işçiye, evini inşaa eden ustaya... daha nicelerine. Hepsi bir şükür sebebi.
Ellerimle yüzümü çepeçevre sarıp "Allah'ım sen kabul et, amin!" dedim. İçtenlikle ettiğim duâlarım bugünlerde o kadar çok artmıştı ki. Her an, her yerde elimi açıp duâ eden birisi olmuştum. İyidir iyi olmasına ama normal gibi de gelmiyor hani. Seccademin uçlarına yetişmek için epey uğraşmam gereksede alışan vücudum şipşak uzanmama yardımcı oldu. Karnımdaki kasılmalar şimdiden kendini gösteriyordu. Bir ay vardı oysa doğuma. Hayırlısı ya.
"Anneee!" Son hecesini koridorun o ucundan bu ucuna kadar uzatarak geldi. Elindeki kağıdı sallayarak oturduğum yere kadar getirdi. "Sence bu bana benzemiş mi?" Kağıdın üzerinde dört kişi el ele tutuşmuş duruyordu. Gösterdiği kız, sarı saçlı mavi gözlüydü.
Elimi saçlarına götürüp "Hayalinde saçlarını sarıya boyatmak mı var yoksa kızım?" dedikten sonra güzel kokulu saçlarını burnuma götürüp iyice içime çektim kokusunu. Utanıyormuş gibi elini yanağına götürüp "Elsa gibi peruk takmak istiyorum anne, ondan..." deyince aramızda gülüştük.
Ne ara beş yaşına gelmişti de anne-kız şakalaşır olmuştuk... Büyüdüğünü hissetmek bana kötü hissettiriyordu. Yaşlanma fobisi mi çıkıyor bende, ne? Zaten Yusuf'ta söyleyip duruyor. Yaşlanınca çirkin olacağımdan mı diyor acaba? Ah Yusuf, ah! Aklımı nelerle yoruyorsun.
Yanımdaki Zeynep'in minik elini karnımda hissedince içerdekinin tekme attığını zannedip olduğum yerde sıçradım. Ani atılan tekmelere pekâlâ alışamamıştım. "Ne oldu kızım?"
"Kardeşim içeride di mi?" Günde üç dört kez bu diyaloğu gerçekleştiriyorduk. Çünkü alışma dönemi Zeynep'i benden daha çok etkiliyordu. Göremediği ama varlığını bildiği kardeşini kıskanmaya başlaması beni ürkütüyordu. Yine de alttan almak tek çareydi.
"Evet kızım, hatta bak..." deyip oturduğum yatakta sırtımı başlığa yasladım ve bacaklarımı uzattım. Bu şekilde karnımdaki şişlik daha belirgin oluyordu. Zeynep'i de yanıma aldım ve elini alıp karnımın üzerine yerleştirdim. Kaşlarını çatmış dikkatlice yaptıklarımı izliyordu. "Bak, kardeşin yine burada. Belki dünki gibi tekme atar, hı, ne dersin?"
"O sana ağırlık yapmıyor mu anne? Artık çıkartsana onu oradan." Elini yavaşça karnımın üzerinde gezdirmeye başlamıştı. Söylediği üzerine gülümseyip tekrardan anlatmaya başladım. "Sende zamanında oradaydın. Ama dokuz ay bitmeden çıkmamıştın. Kardeşin de dokuz ayın bitmesini bekliyor."
Bu sefer başını olduğu yerde göğüsüme yasladı. Benim ellerimde otomatik olarak saçlarını okşamaya başladı. "İnşallah gelince güzel oyunlar oynarız, di mi anne?"
"İnşallah kızım, inşallah."
***
Yusuf Mim Arıyor...
Ekranda gördükçe sırıttığım bu isim kaydetme şekli beni geçmişe götürüyordu. İlk zamanlarda, Yusuf'tan haz etmediğim zamanlarda böyle kaydetmiştim numarasını. Ama sonra değiştirmek gelmedi içimden. Telefonu değiştirdim, numarayı değiştirdim ama ismini bir türlü değiştiremedim. Bunu Yusuf'a böyle söyleyince "Adımı aklına kazımaya çalışırken kalbine kazıdıysam demek ki..." deyip keyif yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHRU
SpiritualMahru ve Yusuf *** "... Bu yüzden Allah'ın huzurunda sana tekrar soruyorum..." dedikten sonra sağ elimdeki tektaşı nazikçe çıkardı ve önümde dizinin üstüne çöküp, başını da önüne eğdi. "Sana istediğin gibi bir eş adayı olmak isteyen bu adamla evlen...