*Medyadaki şarkıyı, bölümün sonunu yazarken dinledim ve çok hoşuma gitti. Bu yüzden eklemek istedim. Sözlerine aldırış etmeyin.
Derslere kendimi vermekte bu kadar zorlandığımı hiç hatırlamıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum her zamanki gibi. Ama bunun yeterli olmadığını görmek beni üzüyor hâliyle. Ne olduysa bu yıl oldu; Yusuf karşıma bu yıl çıktı, bu yıl nişanlandım hatta dini nikahım bile var. En yakın zamanda da resmî nikahım yapılacak... Baksanıza, her şey bu yıl oluyor. Kendimi şu anda bu okula bile ait hissedemememin nedeni belki de düğün tarihinin yakınlığıdır, kim bilir?
Çenemi sol elime yaslayıp hocanın dediklerini elimden geldiğince not etmeye çalışıyordum. Bu sırada Gamze omzumu dürtüp dikkatimi üzerine topladıktan sonra "Dinlemeyeceksen dersten çıkalım," diye bir teklifte bulunmuştu. Ben ne diyorum, bu kız ne diyor?
Sırf hocanın dikkatini çekmemek ve etraftakilerin hakkına girmemek için fısıldayarak, "Ne alaka, ben dinliyorum," deyip kaldığım yerden devam ettim. Bu sırada Gamze gözlerini bariz bir şekilde devirdi ve hocadan izin isteyip dersten çıktı. Herhalde çok biliyor hanımefendi!
Sabahleyin gittiğimiz kafede kahvaltı sırasında söylediği cümleden dolayı ona hala sinirliyim yeterince. O da kurduğu cümlenin farkına geç vardı -ki sonradan özür dilese bile ben sinirim yatışmadan affetmek istemedim. Ama yakın zamanda giderim yanağından öperim ve eski halimize geliriz, bunun farkındayım. Bu yüzden böyle rahatım.
***
İki saatlik dersin bitmesiyle kendimi amfiden dışarı nasıl attığımı bilmiyorum. Sonlara doğru dersten epey kopmuştum. Bu yüzden ders bitmeyecek gibi gelmişti. Dersin sonuna doğru sıkılınca, Yusuf'a mesaj atmıştım ve beni dersin bitiminde alacağını söyleyip eve gideceğimizi söylemişti. Evimize... Henüz seçmediğimiz eşyaları da almamız gerektiğini söylemişti. Bende seve seve kabul etmiştim tabii.
Amfiden çıkınca ilk önce kafeteryaya baktım. Gamze muhtemelen eve gitmemiştir. Ya beni bekliyordur ya da kendi kendine ders çalışıyordur. Kafeterya da bulamayınca bahçeye inmeye başladım. Bu sırada çantamdan telefonumu da çıkarmıştım. Yusuf'un numarasını bulunca yeşil butona basıp telefonu kulağıma götürdüm. Bu arada bahçeye inmiştim ve gözlerim her yerde Gamze'ye dair bir renk, bir eşya arıyordu.
"Efendim ay yüzlü kızım?" diye telefonu açan Yusuf'un sesi, suratımda ki gülümsemenin tek sebebiydi. Bunu artık kabullenmeliydim! "Şey... nerede kaldın diyecektim..." Bir yandan Gamze'yi arayıp bir yandan da telefonla konuşmak zorluyordu, yoksa ne diyeceğimi unuttuğumdan değil bu kekeleme(!)
"Beni mi bekliyorsun yoksa?" O banktaki kız Gamze miydi? Yanında ki Hande falan mı? Bir dakika ya, bunlar ne yapıyorlar kakara kikiri orada?!
"Ee... ben seni arayacağım Yusuf." Telefonu kapattıktan sonra Gamze'yi aradım. Telefonunu ikinci çalışta açtığında, "Ne oldu Mahru?" diye açmıştı.
"Ne mi oldu? Bir şey olması bu gerekiyor seni aramam için?" diye gayet tersleyerek konuşmuştum. Sesimde ki ciddiyeti farketmemesi normaldi çünkü ben telefonda ciddi ciddi konuşamazdım. Alaya vururdum hemen.
"Ne alaka Mahru? Dersten mi çıktın, niye böyle sinirlisin?" deyip güldüğünü görmüştüm. Yanında Hande ise Gamze'nin telefonu kapatmasını bekliyordu. "Evet. Yanına geleceğim. Neredesin sen?"
Yavaş yavaş yürümeye başlamıştım çoktan. "Bahçedeyim, oturuyorum. Ben geleyim mi yanına?" deyip ayaklanmıştı o da.
"Yok ben indim zaten aşağıya, zahmet etme." Adımlarım normal hızına kavuşmuştu. "Hatta gördüm seni. Hemen geliyorum bekle canım!" Bu sefer adımlarımı hızlandırdım ve telefonu kapattım. Gamze kapanan telefondan sonra etrafına bakındı. Benimle göz göze gelince olduğu yerde durdu ve benim yakalaşmamı bekledi. Hande'de olandan habersiz hâlâ oturuyordu.
"Aa! Sende mi buradaydın Hande? Tüh! Ben sohbetinizi böldüm herhalde. Gideyim o zaman." deyip Hande'ye kınayıcı biz gözle baktım. Bu yaptığı arkadaş çalmak bence!
"Yok be! Ne sohbeti Mahru? Oturuyorduk öylesine işte," deyip Hande'ye kısa bakışlar atmaya başlayan Gamze'nin yerinde duramaması yalan söylediğinin kanıtıydı. Ben yine de alttan almak amacıyla, "Olsun ben gideyim yine de. Yusuf bekliyor beni de malum evleniyorum ne de olsa(!)" deyip çıkış kapısına doğru hızlı adımlar atmaya başladım.
Bu sefer de arkamdan çığlık çığlığa koşarak gelen Hande, "Mahru? Ne evlenmesi ya? Kiminle kız?!" diye boşboğazlık yapmaya beni durdurmuştu. Sorduğu soruları sorarken bağıra bağıra konuştuğu için etraftan üç-beş kişi bize dönmüştü. Ama Hande'nin hiç de umrunda değildi anlaşılan...
"Benimle evleniyor, ama bir sakıncası mı var sanki?" Sesin sahibine hızla dönüp, hayal mi yoksa gerçek mi diye kontrol ettim. Ama gözlerim bana şaka yapmak yerine ciddi ciddi Yusuf'u önüme getirmişti.
Yusuf ise aynı sakinlikle elimi yavaşça aldı ve koluna yerleştirdi. Bu, elimdeki yüzüğün anlamını taşıyan bir hareketti. Yusuf'tan ayırdığım gözlerimi Hande'ye çevirdim ve şaşkınlıktan iyice irileşen gözlerine karşılık, "Evet Hande, evleniyorum. Allah inşAllah sana da nasip eder," deyip yolun devamını yürümeye devam ettim. Daha doğrusu ettik. Yusuf'un yanında durunca aramızda ki boy farkı ortaya çıkıyordu. Acaba topuklu mu giymek zorunda kalacağım?
***
"Ya ayıp oldu galiba kıza Yusuf! Keşke öyle nispet eder gibi söylemeseydim..." Ben hala az önce üniversitenin çıkışında yaşananların etkisindeyken, Yusuf normal bir şekilde arabasını kullanıyordu. "Ne alaka Mahru?" deyip, kırmızı ışık yüzünden arabayı durdurdu ve yüzünü bana çevirdi.
"Nispet değildi ki o. Ne güzel duanı ettin sen. Hem o kız zaten sana sormuştu, bende cevapladım. Bunda ne nispetlik ne de yanlış bir şey yok bence. Takma kafana sen," dedikten sonra kucağımdaki elimi tuttu ve dudağına götürüp, öptü. Bu hareketi beni utandırmıştı. Gözlerinin rengine hapsolmuşum gibi, ayıramıyordum gözlerimi. Herhalde kıpkırmızı olmuşumdur şimdiye kadar...
Aniden elimi çekip hemen otomatik tuşla camı sonuna kadar açtım. Arabanın içinde zerre kadar oksijen kalmamıştı çünkü. "Yeşil ışık yanmış Yusuf." Yusuf, elimi çektiğim gibi kalmıştı ve anlaşılan bu durum zoruna gitmişti. Bakışlarımı ona çevirdiğimde, belirginleşen çene kemiklerinden dişlerini sıktığını anlayabilmiştim.
"Yusuf." Sonuna kadar açık olan camın yarısını kapatıp tekrardan ona döndüm. "Efendim?"
"Kızıyor musun... böyle... şey yapmama..." Cümleyi toparlayamayınca, "İşte şey yapmama ya," deyip anlamasını umut etmiştim. Nasıl açık açık sorabilirdim ki bu soruyu?
"Evet, Mahru. Kızıyorum. Hem de çok kızıyorum. Bana tıpkı bir yabancı gibi davranman zoruma gidiyor çünkü. Kalbim kırılıyor çünkü." Aniden ateşi yükselen yanaklarım, alev yerine dönmüşken başımı önüme eğip utancımdan yerin dibine girmek için dua ettim. Bu soruda sorulur mu Mahru?
"Ama-"
"Ama sen utanıyorsun, tamam. Ona bir şey demiyorum. Anlayışlı karşılamaya çalışıyorum. Alttan alayım diyorum. Ama bu sefer neden çektin elini? Bu sefer niye yaptın?" Cümlemi bölüp kendisi bana soru sormuştu. Bu hareketini beklemiyordum doğrusu, o yüzden yapabileceğim bir açıklamam da yoktu.
"Çünkü... çünkü yeşil ışık yanmıştı Yusuf." Yalan mı? Gerçekten de ışık yanmıştı. "Gerçekten mi?" deyip kendi kendine gülmeye başlamıştı bu seferde. Az önce öfkeden yarılıyordu oysa ki(!)
"Gerçekten Yusuf."
İstediği kadar kahkahalarla güldükten sonra arabanın hızını yavaşlattı ve arada bana bakarak, "Sinirlendiğimde sana kızamıyorum bile. N'apacağım ben?" deyip arabanın hızını arttırdı. "Galiba hanımcılık kazanıyor!" Bu dediğine bende gülmüştüm. Ama bayanların kalbini fetheden de zaten beycilik değil miydi? Bu yüzden bu dediğine gülüp geçmiştim...
•
Selamın aleyküm! Nasılsınız? Ben, sayenizde 25K olduğumuzu görünce sevinçten havalara uçtum bugün! Ve bunun adına yeni bir bölüm yayınlamak istediiim! Belki biraz kısa olabilir, ama sık sık yayınlamaya çalışıyorum.
İnşAllah beğenirsiniz. Oy vermeyi ve o güzel yorumlarınızdan bırakmayı unutmayın! Şimdiden teşekkürler!
Allah'a emanet olun!
-Leyla Akgül
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHRU
SpiritualMahru ve Yusuf *** "... Bu yüzden Allah'ın huzurunda sana tekrar soruyorum..." dedikten sonra sağ elimdeki tektaşı nazikçe çıkardı ve önümde dizinin üstüne çöküp, başını da önüne eğdi. "Sana istediğin gibi bir eş adayı olmak isteyen bu adamla evlen...